Hıristiyanları Katoliklerden Ayıran On Sebep
Katolikler gerçekten de Hıristiyan mı? Katolik
teolojisi Kutsal Yazılarla uyuşuyor mu?
Katolik doktrini, Kutsal Yazılar’a göre
tutarlı bir öğreti değildir. İşte, bu sebeple
Kutsal Kitap’la uyuşmaz. Bu çalışmamızda
Katolik öğretisiyle Kutsal Kitap öğretisi
arasındaki on farka değinerek aradaki uçurumu
göstereceğim. Eğer Katoliklik Kutsal Kitap’tan
değilse, o zaman gerçek Hıristiyanlığı da
temsil edemez.
15
Ağustos 2000 yılında Türkiye Episkoposlar
Konferansı adına, Mgr. Louis Pelatre tarafından
onaylanan ve Dominik Pamir’in Fransızca’dan
Türkçe’ye “Katolik Kilisesi’nin Din ve Ahlak
İlkeleri” olarak çevirmiş olduğu Katolik
Kateşizmi’nden alıntılar yapacağım. Aynı
zamanda, Roma Katolik Kilisesi’nin resmi
öğretileri olarak kabul edilen bu kitabı
Kutsal Kitap öğretileriyle karşılaştıracağım.
Ayrıca Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilmiş
olan bu çevirideki bir çok ayrıntı, aynı
çevirinin 1994’te ABD basılmış olan İngilizce
Katolik Kateşizmi’yle uyuşmamaktadır.
1. Meryem:Ortak-Arabulucu ve Göklerin Kraliçesi
Katolik Görüşü:
“Onun içindir ki, Meryem Ana’ya (kutsal Bakire)
Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabuluculuk
yapan diyorlar.”
“Tanrı tarafından ilk günahın (orijinal
günah) her türlü zararından muaf tutulan
lekesiz Bakire, yeryüzündeki yaşamını tamamladıktan
sonra, günahı ve ölümü yenen Rablerin Rabbi
Oğluna daha uygun olabilmek için ruhu ve
bedeniyle göğe çıkarıldı, Rab tarafından
evrenin Kraliçesi olarak yüceltildi.”
Kutsal
Kitap Görüşü:
Avukat-Savunucu
“Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş
olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve
bizim için aracılık(savunuculuk)
etmektedir.” (Romalılar 8:34;
ayrıca
İbraniler 7:25)
“Yavrularım, bunları size günah işlemeyesiniz
diye yazıyorum. Ama içimizden biri günah
işlerse, adil olan İsa Mesih bizi Baba'nın
önünde savunur.” 1 Yuhanna 2:1
Aracı
“Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında
tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini
herkes için fidye olarak sunmuş bulunan
Mesih İsa'dır.” 1 Timoteus 2:5
“Bu
nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen
sonsuz mirası almaları için Mesih yeni antlaşmanın
aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma
zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak
için fidye olarak öldü.” İbraniler
9:15
Yardımcı
“İşte Tanrı benim yardımcımdır, Tek desteğim
Rab'dir.” Mezmur 54:4
“Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle
birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin
Ruhu'nu verecek. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde
olacaktır.” Yuhanna 14:16-17
Göklerin Kraliçesi
“Çocuklar odun topluyor, babalar ateş yakıyor,
kadınlar Gök Kraliçesi'ne[i]
pide pişirmek için hamur
yoğuruyor. Beni öfkelendirmek için başka
ilahlara dökmelik sunular sunuyorlar.” Yeremya
7:18
“Tersine,
yapacağımızı söylediğimiz her şeyi kesinlikle
yapacağız: Gök Kraliçesi'ne[ii]
buhur yakacak, atalarımızın, krallarımızın,
önderlerimizin ve kendimizin Yahuda kentlerinde,
Yeruşalim sokaklarında yaptığımız gibi ona
dökmelik sunular dökeceğiz. O zamanlar bol
yiyeceğimiz vardı, her işimiz yolundaydı,
sıkıntı çekmiyorduk.” Yeremya 44:17
Gözlemler:
Katolikler’in Meryem’e vermiş oldukları
bazı ünvanlar sadece ve yalnızca Tanrı’ya
aittir. Kutsal Kitap insanlar için sadece
ve yalnızca tek aracı olduğunu söylüyor.
Bu aracı da Mesih İsadır(Solus Christus).
Kutsal Kitap’taki bu gerçeklere rağmen,
Romalı Katolikler ikinci bir kişiyi aracılık
görevine yükselterek Kutsal Yazılar’ı yalanlamış
ve aksini söylemiş oluyorlar.
Katolikler, İsa Mesih’in annesine putperestlerin
tanrıçası olan “Göklerin Kraliçesi” ünvanını veriyorlar.
Tanrı, “Göklerin Kraliçesi” ünvanından tiksiniyor,
çünkü Tanrı’nın yanında oturan ve O’nunla birlikte
evrene hükmeden bir kraliçe söz konusu bile değil. İsa
Mesih tektir.
“Çünkü Kuzu, rablerin Rabbi, kralların Kralı'dır.”
(Vahiy 17:14, 19:16).
Katolikler’in Meryem’e gösterdikleri ilahi saygı Kutsal
Yazılar’a hem yabancıdır, hem de bu davranış biçimi
Kutsal Yazılar tarafından lanetlenmiştir. Rabbimiz İsa
Mesih’in, annesi Meryem’le ilgili özel yorumlara veya
durumlara vermiş olduğu cevaba bakınız:
“İsa'nın annesiyle kardeşleri O'na geldiler, ama
kalabalıktan ötürü kendisine yaklaşamadılar. İsa'ya,
“Annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seni görmek
istiyorlar” diye haber verildi. İsa haberi getirenlere
şöyle karşılık verdi: “Annemle kardeşlerim, Tanrı'nın
sözünü duyup yerine getirenlerdir.” (Luka 8:19-21)
İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden
bir kadın O'na, “Ne mutlu seni taşımış olan
rahme, emzirmiş olan memelere!” diye seslendi.
İsa, “Daha doğrusu, ne mutlu Tanrı'nın sözünü
dinleyip uygulayanlara!” dedi.(Luka 11:27-28)
2.
Meryem’in Tamamen Günahsız Doğması ve Bedensel
Olarak Göğe Alınması
Katolik Görüşü:
“…Tanrı’nın lütfu sayesinde Meryem ömrü
boyunca her türlü kişisel günahtan uzak
kaldı.”
“Tanrı
Havva’nın soyundan gelen Bakire Meryem’i
Oğlu’nun annesi olarak seçti. O “Lütufla
dolu”dur, “Kurtarıcılığın en kusursuz meyvesidir”:
Döllenmiş olduğu andan itibaren ilk günahın
lekesinden muaf tutulmuş ve ömrü boyunca
kişisel bir günah işlememiştir.”
“…Lekesiz Bakire…Oğluna daha uygun olabilmek için ruhu
ve bedeniyle göğe çıkarıldı, Rab tarafından evrenin
Kraliçesi olarak yüceltildi.”
Kutsal Kitap Görüşü:
“Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın
yüceliğinden yoksun kaldı.” Romalılar 3:23
“Yazılmış
olduğu gibi: “Doğru kimse yok, tek kişi
bile yok.” Romalılar 3:10
“Her yaşayan can benimdir. Babanın canı da, çocuğun canı
da benimdir. Ölecek olan, günah işleyen candır.”
Hezekiel 18:4
(Meryem Konuşuyor):
“...Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar..”
Luka 1:47
Not:
Meryem günahsız olsaydı, bir kurtarıcıya ihtiyacı
olmazdı.
Gözlemler:
Vatikan, Meryem’in günahsız bir şekilde doğmuş olduğu
reklamını yapıyor. Meryem’in günahsız olarak doğduğunu
ve günahsız olarak yaşadığını iddia ediyorlar. Meryem
günahsız olarak yaşadığından, bedensel olarak da
ölemeyeceğini ileri sürüp, Meryem’in bedensel ve ruhsal
olarak göklere alındığını söylüyorlar.
Fakat Kutsal Kitap çok açık bir şekilde bu öğretiyi
reddediyor ve Rab İsa Mesih’ten başka hiç kimsenin
günahsız olarak doğmadığını söylüyor. Aynı zamanda,
Kutsal Kitap günahkarların ölmek zorunda olduğunu
söylüyor. Günahkarlar ölmek zorundadırlar ve bu durum
Meryem için de geçerlidir. O halde Meryem’in bedensel ve
ruhsal olarak ölmemiş olduğunu ve göğe alınmış olduğunu
söylemek yanlıştır ve putperestliktir.
Bazı Katolik teologlar, herkesin tamamen günahkar
olmadıklarını kanıtlayabilmek için ilginç açıklamalarda
bulunuyorlar. Herkesin günahkar olduğunu, fakat yine de
bu duruma bazı istisnaların olduğunu ileri sürerek ölü
doğmuş ve kürtaj edilmiş bebekleri bu duruma örnek
olarak gösteriyorlar. Ölü olarak doğmuş veya kürtajla
öldürülmüş olan bebeklerin günahsızlığını iddia ederek
Meryem hakkında ileri sürdükleri günahsızlık (istisna
olarak) iddiasını savunmaya çalışıyorlar.
Ne yazık ki, Kutsal Kitap hiçbir istisnaya yer vermiyor.
“Mesih’in dışında herkes günahlıdır” ifadesi herkesi
kapsamaktadır. Bu kavram, ölü olarak doğmuş veya
kürtajla öldürülmüş olan bebekleri de kapsar.
“Nitekim suç içinde doğdum ben, Günah içinde annem bana
hamile kaldı.” Mezmur 51:5
Bebekler günah içerisinde doğmuşlardır ve bilinçli bir
şekilde itaatsizlik edene kadar bu günahtan sorumlu
tutulmazlar. Ama herkes orijinal günahtan dolayı
yargılanacaktır. Bebekken ölmüş olanlar bile günahlı
benliklerinden dolayı yargılanacaklar. Zaten ölmüş
olmaları bile günahlı olduklarını gösterir, çünkü
günahın ücreti ölümdür.
Mezmur 51:5
herkesin günahkar bir doğayla doğmuş olduğunu
gösteriyor. İşte bu nedenle doğruluk yerine günahı
seçmemiz doğaldır. Bu öğretiye orijinal günah öğretisi
diyoruz. Herkes Adem’in günahından dolayı günahkar
sayılmıştır
(Romalılar 5:12).
Katolik Kilisesi de bebeklerin günahkar bir doğayla
doğmuş olduklarını öğretir. İşte bu nedenle,
temizlenebilmeleri için vaftiz olmaları gerektiğini
öğretir. (Bkz. Katolik Kilisesi’nin Din ve Ahlak
İlkeleri, Vaftiz Maddesi)
Meryem’in günahsızlığını açıklamaya çalışan başka bir
Katolik yaklaşımı da
Luka 1:28’i
ve
Luka 1:48’i
kullanmaya çalışır:
“Ve melek içeri girerek, ona şöyle dedi: Selam, Lütufla
Dolu Olan, Rab seninledir: sen kadınlar arasında en
bereketli olansın... Ve yüksek bir sesle yakararak şöyle
dedi: Kadınlar arasında en bereketli olan sensin ve
senin rahmindeki meyve bereketlidir.” Douay-Reims
Çevirisi (Katolik öğretisine uyarlanmış İncil çevirisi).
“Lütufla dolu” kavramı, Grekçe “kekaritomene”
kelimesinden gelir. Bu kelimenin kökeni “lütfedilen”,
“lütfa eren” anlamına gelen “karito”
kelimesidir. Katolikler’in çevirisine göre Meryem’in
lütufla dolu olması, Meryem’in günahsızlığının
göstergesidir. Aynı şekilde, “bereketli” olarak çevrilen
“eulogeo” kelimesi hem Meryem için, hem de Mesih
için kullanıldığından, Katolikler Meryem’in
günahsızlığını ileri sürerler. Meryem’i, günahsız olan
oğlu İsa Mesih’e denk tuttuklarından Meryem’i günahsız
saymaktadırlar.
Eğer bu iddialar doğruysa, tüm Hıristiyanlar da
günahsızdır, çünkü onlar da lütufla dolu olarak
bereketlenmiştir:
“Öyle ki, sevgili Oğlu'nda bize bağışladığı
yüce lütfu övülsün.” Efesliler 1:6
“O zaman Kral, sağındaki kişilere, ‘Sizler,
Babam'ın kutsadıkları (bereketledikleri-
eulogeo), gelin!' diyecek.
‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış
olan egemenliği miras alın!” Matta 25:34
Meryem’in günahsız doğumuyla ilgili Kutsal Kitap’tan bir
destek bulmak kesinlikle olanaksızdır.
Katolikler, Meryem’in ölmeden bedensel olarak göğe
alınmış olduğunu savunmak için
Vahiy 12:1-6’yı
kanıt olarak göstermektedirler:
“Gökte olağanüstü bir belirti, güneşe sarınmış bir kadın
göründü. Ay ayaklarının altındaydı, başında on iki
yıldızdan oluşan bir taç vardı. Kadın gebeydi. Doğum
sancıları içinde kıvranıyor, feryat ediyordu. Ardından
gökte başka bir belirti göründü: Yedi başlı, on
boynuzlu, kızıl renkli büyük bir ejderhaydı bu. Yedi
başında yedi taç vardı. Kuyruğuyla gökteki yıldızların
üçte birini sürükleyip yeryüzüne attı. Sonra doğum
yapmak üzere olan kadının önünde durdu; kadın doğurur
doğurmaz ejderha çocuğu yutacaktı. Kadın bir oğul, bütün
ulusları demir çomakla güdecek bir erkek çocuk doğurdu.
Çocuk hemen alınıp Tanrı'ya, Tanrı'nın tahtına
götürüldü. Kadınsa çöle kaçtı. Orada bin iki yüz altmış
gün beslenmesi için Tanrı tarafından hazırlanmış bir
yeri vardı.”
Buradaki çocuğun Mesih olduğu açık gibi görünüyor (Vahiy
19:15; Mezmur 2:9). Bu gerçekten yola çıkan Katolikler,
kendi doktrinlerini desteklemek için, burada göksel
görkemle giyinmiş kadının Meryem olduğu sonucuna
varıyorlar.
Buradaki ayetleri dikkatlice incelediğimizde,
Katolikleri’nin yorumunun yanlış olduğunu görüyoruz. Ne
yazık ki, yaptıkları yorum Kutsal Yazılar temel alınarak
değil, Katolik gelenekleri ve bu geleneklerden ortaya
çıkan ön yargılar temel alınarak yapılmıştır. Bu
ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimizde Kutsal
Yazılar’ın buradaki kadının Meryem olduğu fikrini
çürüttüğünü görüyoruz. Kutsal Kitap’a göre bu ayetlerde
bahsedilen kadın İsraildir:
“Yusuf bir düş daha görüp kardeşlerine anlattı.
“Dinleyin, bir düş daha gördüm” dedi, “Güneş, ay ve on
bir yıldız önümde eğildiler.” Yusuf babasıyla
kardeşlerine bu düşü anlatınca, babası onu azarladı: “Ne
biçim düş bu?” dedi, “Ben, annen, kardeşlerin gelip
önünde yere mi eğileceğiz yani?” Yaratılış 37:9-10
(Not: Yusuf’un on iki değil de, on bir yıldız
görmüş olmasının sebebi on ikinci yıldızın kendisi
olduğundan dolayıdır. On bir yıldız, on ikinci yıldız
olan Yusuf’un önünde eğildiler.)
“Doğum vakti yaklaşan gebe kadın Çektiği sancıdan ötürü
nasıl kıvranır, feryat ederse, Senin önünde biz de öyle
olduk, ya RAB. Gebe kaldık, kıvrandık, Rüzgardan başka
bir şey doğurmadık sanki. Ne dünyaya kurtuluş
sağlayabildik, Ne de dünyada yaşayanları yaşama
kavuşturabildik.” Yeşaya 26:17-18 (bkz. Hoşea 2:1-23)
Kadının İsrail olduğunu kanıtlamak için son olarak Vahiy
12:6’ya bakalım:
“Kadınsa çöle kaçtı. Orada bin iki yüz altmış gün
beslenmesi için Tanrı tarafından hazırlanmış bir yeri
vardı.”
Rabbimiz İsa Mesih’in Yahudi izleyicilerine söylemiş
olduğu şu sözlere dikkat edelim ve bu sözleri yukarıdaki
sözlerle karşılaştıralım:
“Peygamber Daniel’in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin
kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman -okuyan
anlasın- Yahudiye’de bulunanlar dağlara kaçsın.” Matta
24:15-16
Bu ayetlerden de anladığımız gibi, Meryem hiçbir zaman
Şeytan’dan kaçarak çöle, dağlara sığınmamıştır (orijinal
metinde Şeytan’dan “Ejderha” diye bahsedilmektedir). Son
zamanlarda Mesih karşıtı gelip zulümlere başladığında
Yahudiler’in başına gelecek olan budur (Sadece ve
yalnızca Kutsal Yazılar’a önem veren anlasın!-okuyan
anlasın-).
(Not: Bazıları bu ayeti Roma Ordusu’nun İ.S. 70
yılında Yeruşalim’e gelip Tapınağı yıkması olarak
görüyor; Yahudilikten Hıristiyanlığa geçmiş olan birçok
kişi Galile Denizi’nin yakınlarındaki küçük bir kasaba
olan Pella’ya kaçmışlardır.)
Ayrıca, The New Catholic Encyclopedia (Yeni Katolik
Ansiklopedisi- Basım: 1967, Cilt 7, Sayfa: 378-281) adlı
Katolik ansiklopedisi, yapmış olduğu açıklamalarla
Meryem’in günahsız doğmuş olduğu öğretisinin Kutsal
Yazılar’a dayanmadığını itiraf ediyor:
“...Meryem’in günahsız doğumu Kutsal Yazılar’da
öğretilmemektedir… İlk Kilise Babaları Meryem’in her
Hıristiyan gibi kutsal olduğuna inanıyorlardı, ama
Meryem’i günahsız saymıyorlardı… Bu inancın tam olarak
ne zaman ortaya çıkmış olduğu hakkında tam bir tarih
vermek mümkün değil, fakat Meryem’in günahsızlığı inancı
8. ve 9. yüzyılda öğretilmeye ve savunulmaya
başlanmıştır… [1854’te Papa 9. Pius bu doktrini
tanımlamıştır] ‘En Bereketli Bakire Meryem anne rahminde
döllendiği andan itibaren orijinal günahın lekesinden
korunmuş ve günahtan etkilenmemiştir.’”
Oxford Üniversitesi’nde kilise tarihi profesörü olan
J.N.D. Kelly’ye göre Ireneaus, Tertulyan ve Origen gibi
Kilise Babaları Meryem’in günah işlediğine ve hatta
Mesih’ten şüphe bile duymuş olduğuna inanmışlardır. (Early
Christian Doctrines, İlk Hıristiyan Doktrinleri,
sayfa 493)
Ünlü Katolik teologlarından Ludwig Ott bile şu itirafta
bulunuyor: “Kilise’nin ne Grek Babaları, ne de Latin
Babaları Meryem’in “Günahsız Olarak Doğmuş” olduğu
öğretisini benimser. Hatta bu öğretiye karşı
çıkmışlardır. Onlara göre Meryem herkes gibi
günahlıydı.” (Ludwig Ott, Fundamentals of Catholic
Dogma,- Katolik Öğretisinin Temelleri- Basım:1960,
sayfa 201)
Meryem’in “Günahsız Olarak Doğmuş” olduğu öğretisine
karşı çıkan kilise babalarının listesi oldukça
kabarıktır: Agustin, Chrysostom, Eusebius, Ambrose,
Anselm, Thomas Aquinas, Bonaventure, Kardinal Cajetan ve
Papa Büyük Gregory ve Papa 3. Innocent. (Papalar
arasında görüş ayrılığına dikkat edin!).
Ludwig Ott ayrıca şu konunun altını da çiziyor:
“Meryem’in ölmeden bedensel olarak göğe alınmış olduğu
fikri ilk olarak beşinci/altıncı yüzyıllarda yazılmış
olan “Transitus Söylevleri’nde” ortaya
atılmıştır. Gerçek olduğu şüpheli, hatta uydurmalarla
dolu bir yazı olma ihtimali olan bu söylevler, o
zamanlarda imanlılara teşvik olmak maksadıyla
yazılmıştır. Bu söylevlerin amacı, gerçekleri anlatmak
değil, imanı güçlendirmek olduğundan bir çok efsanevi
konudan sanki gerçekmiş gibi söz etmektedir.” (Ludwig
Ott, Fundamentals of Catholic Dogma,- Katolik
Öğretisinin Temelleri- Basım:1960, sayfa 209-210)
Bu “Transitus Söylevleri”(transitus narrative)
Anadolu’nun Dede Korkut hikayelerine ve Ergenekon
Destanı’na benzemektedir. Transitus söylevleri ortaya
çıktığı sıralarda Roma’nın Papası olan Gelasius
bu söylevleri lanetlemiştir!
Katolik ilahiyatçı Ludwig Ott’a göre, her Katolik
ilahiyatçı Meryem’in ölmeden göğe alınmış olduğuna
inanmaz ve Meryem’in de diğer ölümlüler gibi “geçici
olarak öldüğünü” ileri sürerler. (Ludwig Ott,
Fundamentals of Catholic Dogma,- Katolik Öğretisinin
Temelleri- 1960, sayfa.207)
Aslında, Meryem’in ölmeden bedensel olarak
göğe alınmış olduğu doktrini 1950 yılında
Papa XII. Pius tarafından resmen Roma Katolik
Kilisesi’nin öğretisi olarak kabul edilmiştir.
Bu öğreti 1950’de önce resmi Katolik öğretisi
değildi. Mesih’ten sonra neredeyse yirmi
yüzyıl geçtikten sonra böyle bir karar almayı
gerekli görmüşlerdir!
3-
Daimi Bakire
İsa Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in bakire olarak
kaldığı doktrini Kutsal Kitap’ta öğretilmemektedir.
Matta 1:25’te
şunu okuyoruz:
“Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan
çocuğun adını İsa koydu.”
Burada kullanılan “dek, kadar” kelimesi için kullanılmış
olan Grekçe kelime “eos ou” keşimesidir. “Eos
ou” kelimesi burada kullanılan temel fiilin sona
erdiğinin ve durumun değişip artık farklı bir durumun
ortaya çıkmış olduğunun göstergesidir.
İncil’den iki örnek, bu durumu çok daha açık bir şekilde
anlamamızı sağlayacaktır:
“Dağdan inerlerken İsa onlara, “İnsanoğlu
ölümden dirilmeden (dirilene kadar-eos
ou) gördüklerinizi kimseye söylemeyin”
diye buyurdu.” Matta 17:9
Rab, görünümünün değişmiş olduğunu kimseye anlatmamaları
konusunda Petrus’u, Yakup’u ve Yuhanna’yı uyarmıştı(ayet
1-8). Fakat, Mesih dirilip göğe alındıktan sonra, kime
isterlerse söyleyebilirlerdi.
(bkz. 2 Petrus 1:16-18).
“Ben de Babam'ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama
siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek(eos ou)
kentte kalın.” Luka 24:49
Tanrı’nın vaat etmiş olduğu Kutsal Ruh’u
aldıktan sonra İsa’nın öğrencileri kentte
kalmamışlardı. Bundan sonra İsa’nın kendilerine
buyurduğu gibi Yeruşalimden, Yahudiye’ye,
Samiriye’ye ve dünyanın dört bir bucağına
kadar gidip İsa Mesih’in Kurtuluş Müjdesini
anlatmışlardır.
(bkz. Elçilerin İşleri 1:8)
Doğal olarak eos ou kelimesi, durumun sonunda
değişeceği ve aynı kalmayacağı anlamına geliyor.
İşte,
Matta 1:25’te
Meryem bakire olarak doğum yaptıktan sonra, Yusuf’un
Meryem ile cinsel olarak birlikte olduğu
açıklanmaktadır.
Luka 2:6’daki
açıklamaya göre Meryem’in ilk oğlu İsa’ydı. Meryem
Beytlehem’e vadıktan sonra ilk oğlunu dünyaya getiriyor:
“Onlar oradayken, Meryem'in doğurma vakti geldi ve ilk
oğlunu doğurdu.” Eğer Meryem’in tek oğlu olmuş olsaydı,
o zaman
Luka 2:6
“tek oğlunu doğurdu” derdi. Demek ki, Meryem’in İsa’dan
sonra doğurduğu başka çocukları da vardı.
Aslında Kutsal kitap İsa’nın kardeşlerinin olduğunu da
söylüyor:
“Marangozun oğlu değil mi bu? Annesinin adı Meryem değil
mi? Yakup, Yusuf, Simun ve Yahuda O'nun
kardeşleri[Grekçe: adelfoi] değil mi? Kızkardeşlerinin[Grekçe:
adelfai] hepsi aramızda yaşamıyor mu? O halde O'nun
bütün bu yaptıkları nereden geliyor?” Matta 13:55-56
“Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri
Kefarnahum'a gidip orada birkaç gün kaldılar.” Yuhanna
2:12
“Bu nedenle İsa'nın kardeşleri O'na, “Buradan
ayrıl, Yahudiye'ye git” dediler, “Öğrencilerin
de yaptığın işleri görsünler… Kardeşleri
bile O'na iman etmiyorlardı… Ne var ki,
kardeşleri bayramı kutlamaya gidince, kendisi
de gitti. Ancak açıktan açığa değil, gizlice
gitti.” Yuhanna 7:3,5,10
“Öbür elçiler gibi, Rab'bin kardeşleri ve Kefas gibi,
yanımızda imanlı bir eş gezdirmeye hakkımız yok mu?” 1.Korintliler
9:5
“Öbür elçilerden hiçbirini görmedim, yalnız Rab İsa'nın
kardeşi Yakup'u gördüm.” Galatyalılar 1:19
Bazı Katolik ilahiyatçıları bu ayetlerle ne
yapabileceklerini bilemediklerinden bu ayetlerde
bahsedilen “erkek kardeş”, “kız kardeş” gibi kelimeleri
“akraba” şeklinde açıklamaya yeltenmişlerdir. “Bu
kişiler İsa’nın kuzenleridir” diyorlardı. Bazı Katolik
ilahiyatçıları halâ bu yorumu savunmaktadır. Fakat,
Katolikler’in saygı duyduğu “The New Catholic
Encyclopedia” (Yeni Katolik Ansiklopedisi), Grekçe
adelfoi ve adelfai kelimelerinin anlamını
şöyle açıklıyor: “Grekçe orijinalinde adelfoi ve
adelfai aynı kandan gelen erkek ve kız kardeşler
anlamına gelir. Grekçe konuşulan dünyada yaşayan
kişilerin İncil’de kaleme aldıkları bu kelimeler Grekçe
bilenlerin anlayacağı bir dilde aynı anneden gelen
kardeşliği anlatmışlardır. İ.S. 4. yüzyılın sonlarına
doğru (İ.S. 380) Helvidius, bugün elimizde bulunmayan
bir eserinde Meryem’i çok çocuklu bir anne olarak ve
diğer çok çocuklu annelere örnek olması için annelerin
annesi olarak göstermiştir. Aziz Jerome, Meryem’in
daimi bekarlığıyla ilgili Kilise’nin geleneksel
inancından yola çıkarak Helvidius’a karşı bir yazı yazıp
(İ.S. 380) bu görüşün halâ Katolikler arasında rağbet
gördüğünü söylemiştir.” (Cilt. IX, sayfa 337).
Eğer İncil yazarlarının bahsettikleri kişiler İsa
Mesih’in “akrabaları” olmuş olsaydılar, o zaman Luka
21:16’da akraba anlamına gelen Grekçe suggenon
kelimesi kullanılırdı.
Ünlü Yahudi tarihçi Flavius Josephus Mesih’in en azından
bir erkek kardeşi olduğunu ve bu kardeşinin de herkes
tarafından çok iyi tanındığını yazıyor:
“O (Ananus) yargıçlar konseyini toplayıp, Mesih olarak
tanınan İsa’nın erkek kardeşi Yakup’u ve diğerlerini
yargıçların önüne çıkarttı. Onları Yasa’yı çiğnemekle
suçlayıp taşlanma cezası verdirtmek istedi. Fakat
şehirdeki konsey çok açık görüşlü ve Yasa’yı çok iyi
bilen kişilerden oluştuğundan Ananus’un hareketinden
hoşlanmadılar ve Ananus böyle bir şeyi bir daha yapmasın
diye onu krala şikayet ettiler.” (Antiquities-Eski
Zamanlar-, Bölüm 20. sıralar 9-1, sayfa 200-20).
Ne yazık ki, geleneksel öğretilerine bağlılığı Kutsal
Yazılar’ın üzerinde tutan Katolik düşünürleri, Meryem’in
İsa’nın doğumundan sonra bakire olmadığına ve İsa’nın
Meryem’den doğmuş kardeşlerinin bulunduğuna
inanmamaktadırlar. Bu görüşlerini destekleyici hiçbir
kanıtları olmamasına rağmen, görüşlerini duygusal bir
şekilde açıklamaya devam edegelmektedirler. Vatikan’ın
yetiştirdiği ilahiyatçıların bu konuda yapabildikleri
tek savunma şudur: İncil’de hiçbir yerde bu çocuklar
için “Meryem’in çocuklarıdır” ifadesi veya “Meryem bu
çocukların annesidir” ifadesi kullanılmamaktadır. İşte
bu yüzden, bu kişilerin İsa’nın kuzenleri olduğu veya
Yusuf’un daha önceki evliliğinden olan çocukları
oldukları sonucuna varmaktadırlar. Tabii ki, Yusuf’un
daha önce evlendiği konusu hayali bir bir konudur ve
aslı yoktur.
Eğer kullandıkları mantık buysa, aynı mantığı kullanarak
bu çocukların babasının Yusuf olmadığını ileri
sürebiliriz. Çünkü, İncil’de hiçbir yerde bu çocuklar
için “Yusuf’un çocukları” veya “Yusuf bu çocukların
babasıdır” ifadesi kullanılmamaktadır. Ortaya attıkları
görüş açıkça non-sequitor olduğundan ve
kendilerini geleneklerinin vardığı sonuca
ulaştırmadığından, koskoca Katolik düşünürlerinin içine
düştükleri mantıksal safsata herkesin gözleri önündedir.
4- Araf
Katolik Görüş:
“Tanrı’nın dostluğu ve nuru içinde ölenler, ama henüz
tam olarak arınmamış olanlar, ebedi esenliklerini
garanti altına almış olmalarına karşın, Cennet
mutluluğuna girmek için gerekli kutsallığı elde etmek
amacıyla öldükten sonra bir arınmadan geçerler.”
“Cehennemliklerin azaplarından tamamen farklı olan
seçilmişlerin bu son arınmasına Kilise Araf
demektedir...”
“Bazı küçük günahlar için yargılamadan önce arındırıcı
bir ateşten geçileceğine inanmak gerekir, çünkü Gerçeğin
kendisi olan Kişi, Kutsal Ruh’a küfür eden ne bu dünyada
ne de öbür dünyada bağışlanmayacaktır, diyor (Mt.
12,31). Buradan bazı günahların bu dünyada, bazılarının
da öbür dünyada bağışlandığı gerçeğini çıkarabiliriz.”
Kutsal Kitap Görüşü:
Kutsal Yazılar’a göre Tanrı’nın armağanı göklerin
egemenliğinde sonsuz yaşamdır. Mesih’e iman edenler
Mesih’in kanıyla aklandıklarından, yaşam armağanına
sahip olanların hiçbirisinin yeni bir aklanma işleminden
geçmesine gerek yoktur. Araf diye bir yerin
varlığını ima etmek, Mesih’in çarmıhta günahlarımız için
dökmüş olduğu kanı küçümsemekten ve yetersiz kılmaktan
başka bir şey değildir.
“İsa şarabı tadınca, “Tamamlandı!” dedi ve başını eğerek
ruhunu teslim etti.” Yuhanna 19:30
“İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol
açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara
yaşam veren aklanmayı sağladı.” Romalılar 5:18
"... bir doğruluk eylemi (İsa Mesih) de bütün insanlara
yaşam veren aklanmayı sağladı.” Romalılar 5:18
“Böylece şimdi O'nun kanıyla aklandığımıza göre, O'nun
aracılığıyla Tanrı'nın gazabından kurtulacağımız çok
daha kesindir.” Romalılar 5:9
“Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir
mahkûmiyet yoktur.” Romalılar 8:1
“Ama Mesih, gelecek iyi şeylerin başkâhini olarak ortaya
çıktı. İnsan eliyle yapılmamış, yani bu yaratılıştan
olmayan daha büyük, daha yetkin çadırdan geçti.
Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu
sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez
girdi.” İbraniler 9:11-12
“Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir
kurban sunduktan sonra Tanrı'nın sağında oturdu… Çünkü
kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek
yetkinliğe erdirmiştir.” İbraniler 10:12,14
“...Oğlu İsa'nın kanı bizi her günahtan arındırır.” 1
Yuhanna 1:7
Gözlemler:
Katolikler şu ifadelerle görüşlerini desteklemeye devam
ediyorlar:
“Eğer bir kişi, aklanma lütfunun alındığını, tövbe
edenlerin suçlarının silinip sonsuz ceza borçlarının
tamamen kaldırıldığını ve göklerin krallığına girmeden
önce, ne bu dünyada ne de Araf’ta geçici bir cezanın
olmayacağını söylüyorsa lanet altındadır (sonsuza dek
lanetlenmiştir).” Trent Konseyi Başkanlığı, Aklanma
Üzerine Hüküm, İ.S. 1547, Kanon 30.
Roma Katolik Kilisesi’ne göre, kurtuluş için Tanrı’nın
lütfunun yeterli olduğunu ve inanlının korunduğunu
söylemek sapkınlıktır! (Bu makalenin yedinci maddesine
bkz.)
Araf öğretisi sadece Kutsal Kitap’a karşı olan bir
öğreti değil, fakat aynı zamanda bazı Grek
ilahiyatçıları tarafından Grek paganizminden alınmış bir
öğretidir. Araf konusuyla ilgili aşağıdaki alıntılar
“Dictionary of the Christian Church” (Hıristiyan
Kilisesi Sözlüğü) adlı kitaptan alınmıştır.”
Tertulyan
(İ.S. 160-220) Ölüler için dua eden ilk ilahiyatçılardan
olmasına rağmen, ölüler için dua etmenin Kutsal
Yazılar’a dayanmadığını itiraf etmiştir.
İskenderiyeli Klement
(İ.S. 150-220) Ölüm yatağında yatanların gelecek yaşam
için yataklarının, arındırıcı ateşle kutsanmasından
bahsediyor. Üçüncü yüzyılın başlarındaki kilisede,
vaftiz sonrası işlenen günahların sonuçları üzerine
tartışmalar çıkmıştı. Bu tartışmalar sonucu ortaya
atılan bir görüş “ölümden sonra araf terbiyesi”
görüşüydü. Bu görüş Klement zamanında İskenderiye,
Mısır’da ortaya atılmıştı.
Agustin
(İ.S. 354-430) Yaşamdan sonra acı çekerek aklamayı
öğretiyordu. Araf kavramı,
Agustin ve Büyük Gregory’nin etkileriyle Batı’ya
(İtalya) ve Batı Afrika’ya yayılmış oldu.
Büyük Gregory
(İ.S. 540-604) İ.S. 590-604 arasında Roma piskposuydu,
yani Roma’nın Papası’ydı. Araf öğretisinin Batı
dünyasına yayılmasını sağlayarak, bu öğretiyi popülarize
atmiş ve geliştirmiştir.
Platon (Eflatun)
(İ.Ö. 427-347) Orfeus öğretmenlerinden bahsetmiştir, “Bu
kişiler zengin adamın kapısına üşüşürler, ve ellerinde
büyük bir gücün bulunduğuna ikna etmeye çalışırlar. Bu
gücün göklerden geldiğini ve bu güç sayesinde kurbanlar
kesip özel dualar ettiklerini iddia ederler. Bu
kurbanlar ve özel dualar sayesinde, bir kişinin
atalarının ve ölmüş akrabalarının işlediği suçların
yerini almış olduğunu söylerler... Bu öğretinin sırları,
bizleri gelecek dünyanın acılarından kurtarır. Eğer bu
suçlarla ilgili bir şey yapılmazsa ölüler çok feci bir
sonla cezalandırılırlar.” Man and His Gods (İnsan
ve Tanrıları), Sayfa 127
Yeni Katolik Ansiklopedisi (The New Catholic
Encyclopedia) şöyle diyor: “Sonuç olarak, Katolik Araf
doktrini Kutsal Kitap’a değil, geleneklere
dayandırılır.” (XI. Cilt, Sayfa 1034).
“Kilise Cennet ve Cehennem’le ilgili orta noktayı
desteklemek için gelenekleri temel almıştır.” (U.S.
Catholic, ‘ABD’li Katolikler’in çıkardığı bir
dergi’, Mart, 1981, Sayfa 7)
5- Heykeller (İkonalar)
Katolik Görüşü:
“Kiliselerimizde ve evlerimizde bulunan dinsel resimler
Mesih’in gizine olan inancımızı uyandırmak ve onu
beslemek içindir. İsa’yı gösteren İkona(heykel) ve
esenlik eserleri aracılığıyla aslında bizler İsa’ya
tapıyoruz. Tanrı’nın Annesi’ni, azialeri ve melekleri
gösteren ikonalar(heykeller) aracılığıyla da onlarda
gösterilen kişilere saygı gösteriyoruz.” Sayfa 297,
#1192
Kutsal Kitap Görüşü:
“Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da
yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya
benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek,
onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir
Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun
hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan
sorarım.” Mısır’dan Çıkış 20:4,5
“Tanrınız RAB'bin nefret ettiği dikili taş (heykel)
dikmeyeceksiniz.” Yasanın Tekrarı 16:22
“Ama şimdi size şunu yazıyorum: Kardeş diye bilinirken
fuhuş yapan, açgözlü, putperest, sövücü, ayyaş ya da
soyguncu olanla arkadaşlık etmeyin, böyle biriyle yemek
bile yemeyin.”
1 Korintliler 5:11
“Öyleyse ne demek istiyorum? Puta (heykele) sunulan
kurban etinin bir özelliği mi var? Ya da putun
(heykelin) bir önemi mi var? Hayır, yok! Dediğim şu:
Putperestler kurbanlarını Tanrı'ya değil, cinlere
sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem.” 1
Korintliler 10:19-20
“Şunu kesinlikle bilin ki, fuhuş yapanın, pisliğe düşkün
olanın ya da putperest demek olan açgözlü kişinin,
Mesih'in ve Tanrı'nın Egemenliği'nde mirası yoktur.”
Efesliler 5:5
Gözlemler:
Tanrı’nın Sözüne göre, heykele tapmak (putperestlik)
açıkça cinlere tapmaktır. Buna rağmen bazı Katolikler
kendilerini savunmak için, Tanrı’nın bile antlaşma
sandığının yanına ve Süleyman’ın tapınağına keruv
şeklinin konulmasına izin verdiğini ve buna putperestlik
demediğini ileri sürerler.
(bkz. Mısırdan Çıkış 25:1-22; 1 Krallar 6:23-38).
Tanrı, Eski Antlaşma’da Musa’ya ve Süleyman’a bu
şekilleri yapmasını söylemiştir, fakat aynı zamanda hiç
kimsenin bu şekillere değer vermemesini de istemiştir.
Tanrı, Musa’yla Süleyman’ı bir kereliğine mahsus olmak
şartıyla bu şekilleri yaptırmakla görevlendirmişti,
fakat Kilise’ye bir kereliğine bile, hiçbir zaman böyle
bir görev vermemiştir. Ayrıca Yahudiler hiçbir zaman
Keruv şekillerinin önünde diz çökmemişlerdir. Buna
rağmen Katolikler kiliselerine yerleştirdikleri her
heykelin önünde diz çökmektedirler.
Sonuç olarak, tarihte bir ara Roma Katolik
geleneklerinden bazı gelenekler bile putlara veya
şekillere tapınmaya karşıydı. Katolikler’in düzenlemiş
olduğu Frankfurt Konseyi’nde şöyle yazıyor:
“Kilise babalarında veya peygamberlerde heykellere,
putlara tapınıldığını görmüyoruz. İlk Kilise şekillerin
önünde dua edilmesini ve heykelden putlara tapınılmasını
yasaklamıştır. Epifanus ve Agustin de Sidonlular
arasında yaygın olan heykellere ve şekillere dua etmeyi
sapık öğreti olarak tanımlamışlardır.”
6- Papaza Günahları İtiraf Etmek
Katolik Görüşü:
"Papaza günahları itiraf etmek Tövbe sırrının temel bir
bölümünü oluşturur.” Sayfa 354, #1456
“Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmak isteyen kişi, daha
önce itiraf etmediği ve iyi bir vicdan muhasebesinden
sonra anımsadığı bütün ağır günahlarını papaza itiraf
etmelidir.” Sayfa 362, # 1493
Kutsal Kitap Görüşü
“Günahımı açıkladım sana, Suçumu gizlemedim. “RAB'be
isyanımı itiraf edeceğim” deyince, Günahımı, suçumu
bağışladın.” Mezmur 32:5
“.... Tanrı'dan başka kim günahları bağışlayabilir?”Markos
2:7
“Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil
olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten
arındıracaktır.” 1 Yuhanna 1:9
Gözlemler:
Roma Katolik Kilisesi’nin doktrinini yalanlayan Kutsal
Kitap, sadece ve yalnızca Tanrı’nın günahları
bağışlayacağını ve günahların sadece Tanrı’ya itiraf
edilmesi gerektiğini açıklıyor. Katolik ilahiyatçıları
Yuhanna 20:22-23’ü ileri sürerek buna karşı çıkıyorlar:
“Bunu söyledikten sonra onların üzerine üfleyerek,
“Kutsal Ruh'u alın!” dedi. “Kimin günahlarını
bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını
bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.”
Bu ayetlere kendi geleneklerinin önyargısıyla bakan
Katolik ilahiyatçıları, bu ayetlerin Roma Katolik
Kilisesi’nin otoritesini güçlendirdiğini iddia
etmektedirler. Katolik ilahiyatçılarına göre Katolik
Kilisesi’nin yetkisi ve Papalık kurumu
Matta 16:18-19’da
Kaya olarak tanımlanan Elçi Petrus’tan gelmektedir. İşte
bu nedenle Katolik Kilisesi, Papa’dan almış olduğu
yetkiyle günahları bağışlayabileceğini iddia eder.
Tarihsel gerçeklere göre, Papalık kurumunun Elçi
Petrus’tan Roma’daki bir otoriteye akrarılmış olduğu
iddiası uydurma bir taht kavgasından başka bir şey
değildir (Ayrıntılar için 8. Madde’ye bkz.). Yetkisine
temel arayan Papalık kurumunun Petrus’un halefi olduğu
iddiası düzmeceden ibarettir. İkinci olarak, günahların
bağışlandığını söylemek Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle
gerçekleşen bir şeydi. Günahları İsa’nın Elçileri değil,
Kutsal Ruh’un kendisi bağışlıyordu. Elçiler kendi
keyiflerine göre “günahlarını bağışlıyorum”
diyemezlerdi. Tanrı’dan başka kimse günahları
bağışlayamaz.
Yuhanna 20:22-23’ün
orijinal Grekçesine baktığımızda, günahların
bağışlanması kararının Tanrı tarafından verilmiş
olduğunu görüyoruz. Bu ayetlerin Grekçe yapısı,
günahların önce Tanrı tarafından bağışlandığını ve sonra
da Kutsal Ruh tarafından elçilere açıklandığını ima
ediyor.
“Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur
(zaten bağışlanmıştır); kimin günahlarını
bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır (zaten
bağışlanmamıştır).”
Burada kullanılan geçmiş zamana dikkat edin. Elçilerin
ilanından önce günahlar zaten bağışlanmıştır. Elçiler,
sadece Tanrı’nın bağışladığı günahların affedilmiş
olduğunu ilan edebilirlerdi. Kutsal Ruh, Tanrı’nın
bağışlamamış olduğu kişilerin kimler olduğunu elçilere
gösteriyordu. Bu karar elçilerden değil, Kutsal Ruh’un
yönlendirmesinden geliyordu.
“Çünkü konuşan siz değil, aracılığınızla konuşan
Babanız'ın Ruhu olacak.” Matta 10:20
“Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı'nın
lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle
değil, Ruh'un öğrettiği sözlerle bildiririz.” 1
Korintliler 2:13
Elçiler’in açıkladığı Kurtuluş Müjdesi’ne iman edenlerin
günahları zaten bağışlanmıştır. Bu Müjde’yi
reddedenlerin günahları ise bağışlanmamıştır. İşte
Kutsal Ruh, Elçilere bu gerçeği açıklamıştır.
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her
biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz olsun. Böylece
günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını
alacaksınız.” Elçilerin İşleri 2:38
Kutsal Yazılar’daki bu öğreti Katolik sisteminin tam
tersidir. Çünkü hiç kimse İsa’nın elçilerine gidip
günahlarının affedilmesini istememiştir. Kutsal
Yazılar’da hiç kimse günahlarının elçiler tarafından
affedilmiş olduğunu iddia etmemiştir.
(bkz. Markos 2:2-12; Luka 7:36-50)
7- İşlerle Kurtuluş
Katolik Görüşü
“Kilise Yeni Antlaşma’daki Kilise sırlarının inanlıların
esenliği(kurtuluşu) için gerekli olduğunu söyler.” Sayfa
283, # 1129.
Not:
Türkçe’ye “inanlıların esenliği” olarak çevrilmiş olan
kelime, orijinalinde “inanlıların kurtuluşu”
olarak geçmektedir.
Kutsal Kitap Görüşü
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız
değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için
iyi işlerin ödülü değildir.” Efesliler 2:8-9
“Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan
sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu
doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi
merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız
İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal
Ruh'un yenilemesiyle yaptı.” Titus 3:4-6
“Tanrı insanları İsa Mesih'e olan imanlarıyla aklar.
Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur.
Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden
yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih'te olan kurtuluşla,
Tanrı'nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar.”
Romalılar 3:22-24
“Yine de insanın Kutsal Yasa'nın gereklerini yaparak
değil, İsa Mesih'e iman ederek aklandığını biliyoruz.
Bunun için biz de Yasa'nın gereklerini yaparak değil,
Mesih'e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa'ya iman
ettik. Çünkü hiç kimse Yasa'nın gereklerini yaparak
aklanmaz.” Galatyalılar 2:16
Gözlemler:
İnsanın günahları iyi işlerinden fazla olduğundan, insan
kurtuluşunu iyi işleriyle kazanamaz. İşte bu nedenle,
İsa Mesih günahlarımız uğruna çarmıha gitmek üzere
yeryüzüne gelmiştir. Rab İsa Mesih, insanlar Tanrı’nın
önünde aklansınlar diye çarmıhta günahlarımızı üzerine
yüklenerek, bizim için kanını dökmüştür. Kurtuluş
Tanrı’nın armağanıdır. Kurtuluşu imanla kabul edenlerin
hepsi bu armağana karşılıksız sahip olmuşlardır.
Gerçek iman kurtarır. Kurtaran iman ise insanları iyi
işler yapmaya ve kutsallaşmaya yönlendirir.
“Çünkü Tanrı'nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu
ortaya çıkmıştır. Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünyasal
arzuları reddedip şimdiki çağda sağduyulu, doğru, Tanrı
yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi
eğitiyor. Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini,
ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde
gelmesini bekliyoruz. Mesih bizi her suçtan kurtarmak,
arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk
yapmak üzere kendini bizim için feda etti.” Titus
2:11-14
“Çünkü biz Tanrı'nın yapıtıyız, O'nun önceden
hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da
yaratıldık.” Efesliler 2:10
“Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın merhameti adına size
yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut
eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız
budur.” Romalılar 12:1
“Aynı biçimde, ulakları konuk edip değişik bir yoldan
geri gönderen fahişe Rahav da bu eylemiyle aklanmadı mı?
Ruhsuz beden nasıl ölüyse, eylemsiz iman da ölüdür.”
Yakup 2:25-26
Gerçekten de kurtulmuş olan bir kişi doğal olarak
yaşamında iyi işler sergilemeye başlayacaktır. Başka bir
deyişle, iyi işlerle kurtulmuyoruz, yaptığımız iyi işler
kurtulmuş olduğumuzun göstergesidir.
Not:
(Katolikler’in de hakkını vermeden geçmeyeceğim. Roma
Katolik Kilisesi’ne göre aklanmanın temelinde, Tanrı
tarafından kişinin içine aşılanmış olan ve kişinin iyi
işler yapmasını sağlayan karşılıksız lütuf vardır.)
Roma Katolik Kilisesi’ne göre, Tanrı’nın karşılıksız
lütfunun aşılanması vaftiz aracılığıyla olur ve kişiyi
orijinal günahından arındırarak Tanrı’nın önünde aklamış
olur. Buna rağmen, Vatikan kurtulmuş olanların kötü bir
günah işlediklerinde aklanmalarını kaybedebileceklerini
öğretmektedir. Katolikler’in Trent Konseyi’nin 15.
Bölümünün altıncı kısmında şöyle diyor:
“Her ölümcül günahla lütuf kaybolmuş olur, fakat iman
yerinde kalır. İnsanları iyi sözlerle kandıran ince
fikirli bazı kurnazlara karşı aklanmanın sadece
itaatsizlikle değil, aynı zamanda, iman kaybolmasa da,
ölümcül günahlarla da kaybedilebileceğini göstermek
gerekir. Bu nedenle, evlilik dışı ilişkide bulunanlara,
zina edenlere, homoseksüellere, yalancılara, hırsızlara,
başkasının malına göz dikenlere, küfürbazlara,
başkalarından zorla para toplayanlara ve diğer ölümcül
günahları işleyenlere karşı kutsal yasa doktrinini
savunarak ilahi lütfun da yardımıyla Mesih’in lütfundan
ayrıldıklarını, kurtuluşlarını kaybettiklerini
söylemeliyiz.”)
İşte bu sebeple, Romalı Katolikler tarafından lütuf,
kurtuluşu garantiye almadan, inanaları güçlendiren bir
metod olarak görülür.)
8- Papa: Mesih’in Vekili
Katolik Görüşü
“Nitekim, Papa’nın Kilise üzerinde Mesih’in Vekili ve
bütün Kilise’nin Çobanı olarak her zaman serbestçe
uygulayabileceği yüce ve evrensel tam yetkisi vardır.”
Sayfa 227, #882
“Episkoposlar kurulunun lideri Papa, bütün inanlıların
doktoru ve çobanı olarak kendi görevi gereği bu
yanılmazlık yetkisini –kardeşlerini imanda pekiştirmek
amacıyla- iman ve ahlakla ilgili doktrinin bir
noktasını, kesin bir kararla resmen beyan ederek
kullanır. (…). Kilise’ye vadedilmiş yanılmazlık yetkisi
Petrus’un halefi ile birlik içinde iken özellikle de bir
Ökümenik Konsil’de yüce yetkisini kullanan episkoposlar
birliğinde de vardır. Kilise, Yetkili Kurulu’yla
birlikte “bir şeyin Tanrı tarafından açınlanmış” ve
Mesih’in bir öğretisi olduğunu ileri sürüyorsa, böylesi
tanımlamaları “imana olan itaat içinde benimsemek
gerekir”. Bu yanılmazlık Tanrısal Vahyin emanetinin
kendisine kadar uzanır.” Sayfa 229, # 891
14. yüzyılda yaşamış olan Papa Boniface bir Papalık
Fetvası’nda (Unam Sanctum) şöyle diyor:
“Bundan dolayı şunu kesinikle ilan ediyoruz,
tanımlıyoruz ve ifade ediyoruz ki; insanların kurtuluşu
için Roma’nın ruhani önderine (Papa’ya) tabi olmaları
şarttır. Papa’ya itaat etmeyen kurtulamaz.”
Kutsal Kitap Görüşü:
Öğretmen Kutsal Ruhtur:
“Ama Baba'nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal
Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size
hatırlatacak.” Yuhanna 14:26
“Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm
gerçeğe yöneltecek…” Yuhanna 16:13
“Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle
birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı*, Gerçeğin
Ruhu'nu verecek.” Yuhanna 14:16
“İnsanın düşüncelerini, insanın içindeki ruhundan başka
kim bilebilir? Bunun gibi, Tanrı'nın düşüncelerini de
Tanrı'nın Ruhu'ndan başkası bilemez.” 1 Korintliler 2:11
Gözlemler:
Gerçek Hıristiyanların yüreğinde yaşayan Papa
değil, Kutsal Ruhtur. Gerçek Hıristiyanları yönlendiren,
onlara doğruyu yanlışı öğreten ve sonsuza dek
kilisesiyle birlikte olacak olan Papa değil, Kutsal
Ruhtur! Tanrı’nın sonsuz hikmetini Papalık kurumu değil,
sadece Tanrı’nın Kutsal Ruh’u açıklar. Tanrı’nın yazılı
Sözü olan Kutsal Kitap’ı Mesih dönene dek Kilisesini
kutsal tutmak üzere Kilisesine veren Papa değil, Kutsal
Ruhtur.
En Yüce Yetki İsa Mesih’e Aittir:
“İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte
ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle
gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin;
onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;
size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte
ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”
Matta 28:18-20
İsa Mesih yeryüzündeki tüm yetkiyi elinde tutmaktadır ve
bu gücü hiçbir zaman elinden bırakıp insanın günahından
doğan Papalık kurumuna devretmemiştir. Kutsal Kitap’ta
hiçbir yerde Mesih’in yetkisini bırakıp, bu yetkiyi bir
başkasına devrettiği yazmamaktadır. Mesih’in yetkisi ne
bir kişiye, ne de bir kuruma devredilmiştir.
Papa, kendisinin Kilise’nin patronu olduğunu
kanıtlayabilmek için bir sürü girişimlerde
bulunulmuştur. Mesih’in halkının başının Papa olduğu
görüşünü haklı çıkarmaya çalışan bir çok Roma Katolik
ilahiyatçısı, Papa’nın yetkisini Elçi Simun Petrus’tan
devraldığını iddia etmektedirler. Roma’nın ilk ruhani
Papası’nın İsa’nın elçilerinden birisi olan Elçi Simun
Petrus olduğunu iddia eden Romalı Katolikler Papalık
kurumunu bu iddiayla kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Hatta
Simun Petrus’tan günümüze kadar Roma’nın papazlarını
sıralayarak Papalık kurumunun elçisel bir kökene sahip
olduğunu ve büyük yetkilere sahip olduğunu kanıtlamaya
çalışmaktadırlar.
Bu iddia aşağıdaki sebeplerden dolayı problemli bir
iddiadır:
1. Pavlus, Yahudi olmayanlara gönderilmişti. Simun
Petrus’un görevi ise Kurtuluş Müjdesi’ni Yahudiler’e
duyurmaktı. “Tam tersine, Müjde'yi sünnetlilere*
bildirme işi nasıl Petrus'a verildiyse, sünnetsizlere
bildirme işinin de bana verildiğini gördüler. Çünkü
sünnetlilere elçilik etmesi için Petrus'ta etkin olan
Tanrı, öteki uluslara elçilik etmem için bende de etkin
oldu.”(Galatyalılar
2:7-8).
Simun Petrus aynı zamanda Yahudi olmayanlara da Kurtuluş
Müjdesini açıklamıştır
(bkz Elçilerin İşleri 8:14-17, 10:9-48).
Fakat Simun Petrus’un esas görevi Kurtuluş Müjdesi’ni
İsrail milletine anlatmaktı.
2. Simun Petrus’un ilk mektubunun Roma’da yazılmış
olması, bu tartışmada bir önem taşımıyor. Çünkü mektup
Babil’de(Mezopotamya’da) yazılmıştır.
“Sizler gibi seçilmiş olan Babil'deki kilise ve oğlum
Markos size selam ederler.” (1 Petrus 5:13).
Yahudi Ansiklopedisi (Encyclopedia Judaica), Tevrat
çalışmalarından bahsederken, İ.S. birinci yüzyılda halâ
“ünlü Babil akademilerinin” varlığından söz eder. Simun
Petrus’un bu akademilere gidip Kurtuluş Müjdesini vaaz
etmiş olması mümkündür. Bu akademilerde Yahudiler
bulunduğundan ve Simun Petrus’un görevinin, İsrail
milletine Müjde’yi duyurmak olduğundan Babil’e gitmesi
doğaldır. O zamanlarda Babil’de bir kilisenin kurulmuş
olduğu da kesindi.
1 Petrus 5:13
ayeti bu durumu kesin bir gerçek olarak veriyor. Fakat,
bazı Roma Katolik ilahiyatçıları burada geçen Babil
kelimesinin aslında şifreli bir anlam taşıdığını ve
Babil’in aslında Roma anlamına geldiğini iddia
ediyorlar. Tabii ki bu iddiaların hiçbir kanıtı yoktur.
Kutsal Kitap’ı kendi geleneklerine göre yorumlayıp,
kendi çıkarlarına uydurmaya çalışmaktadırlar.
3. Romalı Katolikler’in üniversitelerinden birisi olan
Notre Dame Üniversitesi’nin eski ilahiyat
profesörlerinden ve katolikliğin Cizvit mezhebinden olan
Prof. Dr. John Mckenzie kitabından şöyle diyor: “Kilise
yetkisinin zincirleme olarak bir kişiden diğerine
geçmesi konusunda tarihsel bir kanıt bulunmamaktadır.” (The
Roman Catholic Church, Roma Katolik Kilisesi,
[New York, Basım: 1969], Sayfa 4)
The New Catholic Encyclopedia (Yeni Katolik
Ansiklopedisi), şöyle diyor:
“...Papalık kurumunun başlangıcı ve gelişimiyle ilgili
elimizde bulunan belgeler yok denecek kadar az ve
karmaşık olduğundan hiçbir kanıttan söz edemeyiz…” (I.
Cilt, Sayfa 696 [1967])
4. Papaların evlenmelerine izin verilmez, çünkü
ettikleri yeminle evlilik hakları ellerinden alınmıştır.
Bu nedenle yaşamları boyunca bekar kalmak zorundadırlar.
Bu durum, Simun Petrus’un Roma’nın ilk Papası olduğu
iddiasının uydurma olduğunu kanıtlıyor, çünkü Simun
Petrus evliydi:
“Simun’un kaynanası ateşler içinde yatıyordu...” Markos
1:30
5. Kilise tarihiyle ilgili elimizde bulunan belgeler
Simun Petrus’un Roma’da çarmıha gerilmiş olduğunu
açıklamaktadırlar. Fakat Roma’daki kilisenin Petrus
tarafından kurulmuş olduğuna dair elimizde hiçbir belge
bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili ilginç olan başka bir
nokta da Pavlus’un Romalılara göndermiş olduğu mektupta
herkese selam söylerken bir tek Petrus’a selam konusu
geçmiyor (Romalılar 16:3-16). Eğer Petrus’un Roma’da
olduğunu bilecek olan birisi varsa, o da Pavlus olurdu.
Demek ki, Petrus’un Roma Kilisesi’nin ilk Papası olduğu
iddiasının temelleri çürük! Roma Katolikleri’nin biraz
daha uydurma belge hazırlayıp bunu kanıtlamaya çalışması
gerekir… Yoksa Papalık elden gidiyor, ona göre!!!
6. Kutsal Kitap Petrus’un Yakup ve Yuhanna’yla birlikte
Yeruşalim Kilisesi’nin temel direği olduğunu
söylemektedir. Kutsal Kitap bu açıklamayı hiçbir zaman
Roma Kilisesi için yapmamaktadır!(Bkz.
Elçilerin İşleri 15:4-29; Galatyalılar 2:9)
7. İlk kilise hiçbir zaman Roma Papazı’nın (Papa) Kilise
üzerindeki evrensel yetkisine inanmamıştır. İlk
kiliselerdeki inanlılar her kilisenin kendi kendisini
Kutsal Ruh’un yönlendirmesiyle, kurumsal yönetimden
bağımsız olarak yönetmeleri gerektiği ayrıcalığına
inanıyorlardı. Bu gerçeği İznik Konseyi’nin altıncı
Kanonunda açıkça görüyoruz:
Mısır, Libya ve Pentapolis’teki eski adetler devam etsin
çünkü bütün bu yerlerden sorumlu olan İskenderiye
Papazıdır. Aynı şekilde Roma Papazı’nın da sorumlu
olduğu yerler farklıdır. Bununla birlikte, Antakya’da ve
diğer illerde buylunan kiliseler de kendi kendilerin
yönetme ayrıcalığına sahiptirler. (İ.S. 325)
Seksen yıl sonra Kartaca Konseyi’nde Cyprian
şöyle demiştir:
“Hiçbirimiz kendimizi papazların papazı olarak ilan
etmiyoruz. Hiçbirimiz despotluk edip diğer papazları
zorla kendimize itaat ettirmeye çalışmıyoruz. Çünkü her
papaz kendi özgürlüğüne ve gücüne göre doğruyu ve
yanlışı yargılama gücüne sahiptir ve kendisi başkasını
yargılayamayacağı gibi başka papazlar tarafından da
yargılanamaz.”
35. Elçisel Kanon şöyle der (Tarih: 2.-5.
yüzyıllar arasında):
“Her ülkenin piskoposu o ülkedeki baş piskoposu bulup
başkanları yapmalıdırlar. Başkanlarının yönlendirmesiyle
hareket etmelidirler. Her ülkenin başkanı kendi
ülkesinden ve o ülkeye bağlı olan yerlerden sorumludur,
başkalarının ülkesine karışamaz. Herkesin görüşü
alınmadan bir şey yapmasına da izin vermeyin. İşte bu
şekilde aranızda eşitlik sağlanmış olacak ve Tanrı
Mesihle Kutsal Ruh’ta yüveltilmiş olacak.”
8. Bir gün İsa’nın öğrencileri, aralarında en üstün
kişinin kim olduğunu tartışırken, İsa en üstün kişinin
başkalarına hizmet eden kişi olduğunu söylemiştir.
İsa’nın öğrencilerinin başı Petrus muydu? Onların Papası
Petrus muydu? Eğer öyle olsaydı İsa Mesih bunu çok açık
bir şekilde belirtirdi. Petrus’un diğerlerinden üstün
olduğuna işaret eden hiçbir kanıt yok elimizde. (Matta
20:20-28)
9. En önemlisi, Petrus’un hiçbir zaman kendisini tüm
Kilise topluluğunun başı olarak tanımlamamış
olmasıdır. Petrus kendisini şöyle tanımlıyor:
“Bu nedenle aranızdaki ihtiyarlara, onlar gibi bir
ihtiyar, Mesih'in çektiği acıların tanığı, açığa çıkacak
olan yüceliğin paydaşı olarak rica ediyorum. (1 Petrus
5:1)
10. Petrus’un ilk Piskopos veya Papa olduğu fikri 2. ve
3. yüzyıllara kadar ortaya bile atılmamıştır. Oxford
Üniversitesi’nde tarih profesörlüğü yapmış J.N.D. Kelly
şöyle diyor:
“İkinci ve Üçüncü yüzyılların sonlarına doğru, gelenek
Petrus’u Roma’nın ilk Piskoposu olarak belirlemiştir. Bu
doğal bir gelişmeydi. Öncelikle yerel kilise
presbuterosları(ihtiyarlar heyeti) tarafından atanan bir
piskopos yerel bir kilisenin yönetimini oluşturuyor ve
her kilise tek piskoposla yönetiliyordu. Bütün
kiliseleri tek çatı altında birleştiren bir kurum yoktu.
Elçilerin öğrencileri de dahil, ilk kilisedeki herkes
tüm kilisenin başının Mesih olduğunu ve Mesih’i temsilen
kimsenin tüm kiliseleri yönetemeyeceğini söylüyorlardı.
Bütün bu itirazlara rağmen, İkinci yüzyılın sonlarına
doğru Roma’da inatla Papalık kurumu başlatıldı.” (The
Concise Dictionary of Christianity – Kısa
Hıristiyanlık Sözlüğü- [Basım: Liturgical Press,
1992], Sayfa 6)
Not:
Grekçe’de episkopos “gözetmen” anlamına gelir.
Bütün bu kanıtlar, Papalık Kurumu’nun “Elçisel Miras”
olduğu iddiasının aslında doğru olmadığını ve tamamen
sahte olduğunu göstermektedir. Kilise tarihine göre,
Papalığın, Petrus’tan aktarılmış olan “Elçisel Miras”
olduğu teorisi yalandır.
9- Bebek Vaftizi
Katolik Görüşü
“İnsan düşmüş ve asli günah lekesiyle kirlenmiş bir
insan doğasıyla doğar, çocukların da karanlıkların
gücünden kurtulmak ve her insanın çağrıldığı Tanrı
çocuklarının alanına götürülebilmeleri için Vaftizle
yeniden doğmaya hakları vardır. Esenlik lütfunun
minnettarlığı özellikle bebek vaftizinde kendini
gösterir. Aileler çocuklarını doğumlarından az sonra
vaftiz ettirmezlerse onları Tanrı’nın çocukları olma
gibi paha biçilmez lütuftan mahrum bırakmış
olacaklardır.” Sayfa 309 #1250
“Küçük çocukları vaftiz etmek Kilise’nin çok eski
geleneklerinden biridir. Gerçekliği II. Yüzyıldan beri
açıkça kabul edilmiştir.” Sayfa 309, # 1252
Kutsal Kitap Görüşü
“Havranın yöneticisi Krispus bütün ev halkıyla birlikte
Rab'be inandı. Pavlus'u dinleyen Korintliler'den birçoğu
da inanıp vaftiz oldu.” Elçilerin İşleri 18:8
“Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu....” Elçilerin
İşleri 2:41
“Ama Tanrı'nın Egemenliği ve İsa Mesih adıyla ilgili
Müjde'yi duyuran Filipus'un söylediklerine inandıkları
zaman, erkekler de kadınlar da vaftiz oldular.”
Elçilerin İşleri 8:12
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her
biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz* olsun. Böylece
günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını
alacaksınız.” Elçilerin İşleri 2:38
Gözlemler:
“Katolik Kilisesi’nin Din ve Ahlak İlkeleri” adlı
Katolik ilmihalinin de açık bir şekilde belirttiği gibi,
ikinci yüzyıla kadar bebek vaftizi kilisenin kabul
ettiği bir gelenek değildi. Bir Kilise tarihçisi şöyle
diyor: “İlk üçyüz yıl içerisinde kilise toplulukları
birbirlerinden bağımsız bir şekilde varlıklarını
sürdürmüşlerdi. Bu topluluklar hiçbir hükümet tarafından
desteklenmemekteydi. Yunanistan’da ,Suriye’de ve
Afrika’da ilk yüzyıldan beri var olan birçok kilise
toplulukları vaftiz olan binlerce yetişkinden söz
ederken İ.S. 370’lere kadar hiçbiri bebek vaftizinden
söz bile etmemektedir.” (J. M. Carroll, The Trail of
Blood, -Kan İzleri- Sayfa 13)
Kutsal Kitap’a göre vaftiz olacak bir kişinin tövbe edip
günahlarının bağışı için İsa Mesih’i Rabbi ve
Kurtarıcısı olarak kabul etmesi gerekirdi. Bir bebek
tövbe edip günahlarının bağışı için İsa Mesih’i Rabbi ve
Kurtarıcısı olarak kabul edebilecek durumda değildir.
Bebek vaftizini kanıtlamak için verilen ayetlerden olan
Elçilerin İşleri 16:31-34’te Pavlus ve Silas Romalı
zindancıyla ilgili şöyle diyor: “Onlar, “Rab İsa'ya iman
et, sen de ev halkın da kurtulursunuz” dediler. Sonra
kendisine ve ev halkının hepsine Rab'bin sözünü
bildirdiler. Gecenin o saatinde zindancı onları götürüp
yaralarını yıkadı. Sonra hem kendisi hem ev halkı hemen
vaftiz oldu. Pavlus'la Silas'ı evine götürerek sofra
kurdu. Tanrı'ya inanmak, onu ve evindekilerin hepsini
sevince boğmuştu.”
Zindancının ailesinden vaftiz olanlar arasında
bebeklerin de olabileceği farzedilmektedir. Farzedilen
bir noktadan yola çıkarak bir doktrin oluşturulamaz. Bu
ayette bu konuda sessizlik vardır ve sessizlikten
doktrin oluşturmaya kalkarsanız yanlış sonuçlara varmaya
mahkumsunuz.
34. ayete göre vaftiz olan herkesin sevinç içerisinde
olduklarını görüyoruz. “…Tanrı'ya inanmak, onu ve
evindekilerin hepsini sevince boğmuştu...”
Bebekler, Tanrı’ya olan inançlarından dolayı sevince
boğulamayacaklarından, bu ayette bebeklerin vaftiz
olmadıkları gerçeğini görüyoruz. Bu ailede vaftiz
olanların hepsi gerçekten de Tanrı’ya iman etmiş
yetişkinlerden oluşmaktaydı. İşte bu yüzden, vaftiz
olduktan sonra “Tanrı'ya inanmak, onu ve evindekilerin
hepsini sevince boğmuştu.”
( Not: Katoliklerin de hakkını vermeden
geçmeyelim. İkinci yüzyıl kilisesinin bebekleri vaftiz
etmiş olması, bebek vaftizinin uygulandığına kanıt
olarak verilebilir. Elçilerden hemen sonra kilisenin
böyle bir hataya düşmüş olması çok zor gibi görünüyor.
Ayrıca, Yeni Antlaşma’nın neden sadece iman eden
yetişkinlerin vaftizinden bahsettiğini şu şekilde
açıklayabiliriz: İlk olarak iman edenler Yahudilikten ve
paganizmden gelen kişilerdi. Bu kişilerin vaftizlerinden
bahsedilmektedir. Bu kişiler ilk inanlı nesil
olduklarından çocuklarının vaftiz edilmesinden
bahsedilmemiş olması da doğaldır. Yeni Antlaşma
yetişkinlerin vaftizinden bahsettiğinden, daha sonra
çocukları olmuş olan bu ilk neslin çocuklarını vaftiz
ettirmiş olmaları ihtimalinin varlığından söz
edebiliriz. Bebeklerinin vaftiz olmasını reddedenlerle
ilgili elimizde bulunan ilk kayıtlar aslında İ.S. 327
yılında başlıyor. Bu durum yukarıda alıntısını yaptığım
J. M. Carroll’ın “İ.S. 370’lere kadar hiçbiri bebek
vaftizinden söz bile etmemektedir” sözüyle
çelişmektedir. Evet, bebek vaftizi konusu tartışmaya
açık bir konudur ve dogmatik olarak taraftarı veya
karşıtı şeklinde tartışamayız. Kesin dogmatik kural
olarak ifade edilebilecek olan bir şey varsa, o da
vaftizin yeniden doğuşu veya orijinal günahtan aklanmayı
sağlamadığı gerçeğidir).
Bebek vaftizinin zorunluluğunu açıklamaya çalışan
Katolik ilahiyatçıları Yeni Antlaşma’dan başka
alıntılara da başvurmaktadırlar:
“İsa ona şu karşılığı verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim,
bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni
göremez.”… İsa şöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu
söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça
Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez.” John 3:3,5
Katolik iddiası:
Mesih, Tanrı’nın çocuğu olup yeni doğuşumuzu sağlayacak
olan Kutsal Ruh’u almak için suyun (vaftizin) zorunlu
olduğunu söylüyor.
Hıristiyanların bu iddiaya iki şıklı cevabı:
1) Bu ayete ilk baktığımızda, su kelimesinin anne
rahmindeki doğal döllenmeyle ilgili olduğunu
söyleyebiliriz.Yuhanna
3:6
bu yorumu destekliyor:
“Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur.”
İşte bu nedenle bu ayetler doğal doğumla ruhsal doğumu
karşılaştırmaktadır.
2) Bu ayete daha geniş açıdan baktığımızda, Kutsal
Kitap’ta kullanılan su kavramının, Tanrı’nın Sözü’nün
arındırıcı yenilemesinden bahsetmek için kullanılmış
olduğunu görürüz. Aşağıdaki ayetler de buna örnektir:
“...Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil,
kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve
Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol
döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı. Öyle ki,
O'nun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz
yaşamın mirasçıları olalım.” Titus 3:5-7
“Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz.” Yuhanna
15:3
“Ey kocalar, Mesih kiliseyi nasıl sevip onun uğruna
kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin.
Mesih kiliseyi suyla yıkayıp tanrısal sözle temizleyerek
kutsal kılmak için kendini feda etti.” Efesliler 5:25-26
Tanrı’nın Sözü’nü kabul etmemizle suyla yıkanıp
temizlenerek içimizde yaşayan Kutsal Ruh tarafından
ruhsal olarak kutsal kılındık. Pavlus bile, birçok
kişiyi vaftiz etmemiş olmakla övünüyor ve esas önemli
olanın İsa Mesih’in Kurtuluş Müjdesi’ni anlatmak
olduğunu söylüyor. (bkz. 1 Korintliler 1:14-17;
Romalılar 10:9-10, 13-15, 17). Eğer yeni yaşama geçmek
için vaftiz zorunlu olmuş olsaydı, Pavlus bu şekilde
konuşmazdı. Vaftiz olmamız zorunludur, fakat
kurtuluşumuz vaftize bağlı değildir. Kurtuluşumuz sadece
ve yalnızca Tanrı’nın lütfuna bağlıdır (Sola Gratia).
Sadece ve Yalnızca imanla aklanırız (Sola Fide).
İşte bu nedenle, ne vaftiz, ne de gelenekleri yerine
getirme çabaları bizi aklayabilir.
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her
biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz olsun. Böylece
günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını
alacaksınız.” Elçilerin İşleri 2:38
Günahların bağışı için vaftizin şart olduğu iddia
edilmektedir. Petrus’un bu ayetlerde ne dediğini anlamak
için metne daha ayrıntılı bakmamızda fayda var. Petrus,
Mesih’i herkesin önünde inkar etmiş olan Yahudilere ve
Mesih çarmıhtayken O’nunla alay etmiş olan Yahudiler’e
Mesih’in kurtuluş Müjdesini anlatıyor. İşte bu nedenle
Petrus onlara sadece tövbe çağrısında bulunmakla
yetinmiyor, fakat aynı zamanda O’nun adıyla vaftiz olup
Mesih’i gerçekten de yüreklerine almış olduklarını
göstermelerini istiyor. Mesih’i herkesin önünde nasıl
inkar ettilerse, aynı şekilde herkesin önünde vaftiz
olarak Mesih’e olan imanlarını açıklamalarını istiyor.
(Bkz. Elçilerin İşleri 2:23-24,36-37)
“Haydi, ne bekliyorsun? Kalk, O'nun adını anarak vaftiz
ol ve günahlarından arın!'” Elçilerin İşleri 22:16
Burada da günahlardan kurtulmak için vaftiz sanki
zorunluymuş gibi görünüyor. Burada da açıkça görüldüğü
gibi kurtuluşu sağlayan şey vaftizin kendisi değil,
“O’nun adını anmaktır.” Romalılar 10:13 aynı noktayı
vurgulamaktadır:
“...Rab'be yakaran(Rabbin adını çağıran)[iii]
herkes kurtulacak.”
Vaftiz kelimesi, batırma, içine alma, bandırma
anlamlarına geldiğinden tam olarak Mesih’in içine
girerek O’nunla paydaşlığımız olduğunu simgeliyor.
Kutsal Ruh’un bizi Mesih’in bedenine batırmasıyla
kurtuluyoruz.
İşte bu nedenle vaftiz dışsal bir simgeden ibarettir.
Vaftiz, Rab İsa Mesih’i günahlarınızın bağışı için daha
önceden yüreğinize almış olduğunuzun simgesidir. Vaftiz,
günaha ölüşümüzü ve Mesih’te yeni yaşama geçişimizi
simgeler.
“...Bu olay vaftizi simgeliyor. Bedenin kirden arınması
değil, Tanrı'ya yönelen temiz vicdanın dileği olan
vaftiz, İsa Mesih'in dirilişiyle şimdi sizi de
kurtarıyor...” 1 Petrus 3:21
Petrus, bir kişinin kurtuluşunda vaftizin temel görevini
açıklıyor. Metni bütünüyle okumak çok önemlidir, çünkü
buradaki metin Nuh’un Tufanı’nı vaftizle bağdaştırıyor.
Nuh’un ailesinin üyelerinin suların arasından güvenli
bir şekilde geçmiş olmaları, inanlıların ilk vaftizini
simgeliyor. Buradaki su vaftizden sonra gelecek olanları
da simgelemekteydi. Petrus vaftizin neleri simgelediğini
açıklarken, Pavlus da
Romalılar 6:3-4’te
vaftizin Mesih’in ölümünü ve dirilişini simgelediğini
söylüyor. Vaftiz, Mesih’in ölümünü ve dirilişini
simgelediğinden, “vaftiz kurtarır” sözü “Mesih’in ölümü
ve diriliş kurtarır” anlamına gelir. Bu şekilde Petrus
da günahlarımız ve sonsuz yaşamımız için Mesih’in
ölümünün ve dirilişinin önemini vurguluyor:
“…İsa Mesih'in dirilişiyle şimdi sizi de kurtarıyor” (1
Petrus 3:21).
İsrail Kralı olan Davut, Hititli Uriya’nın karısını
alıp zina sonucu onu hamile bıraktığında Rabbe karşı
günah işlemişti. Bu olaydan sonra günahını saklamak için
Uriya’nın öldürülmesini sağladı. Sonunda Davut
günahlarından tövbe ettikten sonra, günahları Rab
tarafından affedilmişti. Fakat Davut, bağışlanmış
olmasına rağmen çocuk bu günahtan dolayı ölecekti:
“Davut, “RAB'be karşı günah işledim” dedi. Natan, “RAB
günahını bağışladı, ölmeyeceksin” diye karşılık verdi,
“Ama sen bunu yapmakla, RAB'bin düşmanlarının O'nu
küçümsemesine neden oldun. Bu yüzden doğan çocuğun
kesinlikle ölecek.” ” (2 Samuel 12:13,14)
Çocuk, Davut’un işlemiş olduğu günahtan dolayı ölmüş
olduğu halde sonsuz yargı altında değildi.
“Davut şöyle yanıtladı: “Çocuk yaşarken oruç tutup
ağladım. Çünkü, ‘Kim bilir, RAB bana lütfeder de çocuk
yaşar’ diye düşünüyordum. Ama çocuk öldü. Artık neden
oruç tutayım? Onu geri getirebilir miyim ki? Ben onun
yanına gideceğim, ama o bana geri dönmeyecek.”” (2
Samuel 12:22,23)
Davut bir gün oğlunun yanına gideceğini söylüyor.
Yukarıda da belirtildiği gibi Davut’un günahları
bağışlanmıştı ve Davut sonsuz yargıdan kurtulmuştu.
Böylece, Davut zaten oğlunun bulunduğu yere
gideceğinden, oğlunun da cennette kendisiyle birlikte
olacağını söyleyebiliriz.
Yeni Antlaşma’da İsa’nın öğrencileri çocukların İsa’ya
yaklaşmalarını engellemeye çalışırken, İsa öğrencilerini
azarlayıp çocukların kendisine gelmesine izin
verilmesini söylemişti ve göklerin krallığının
böylelerine ait olduğunu söylemişti. Bu çocukların
hiçbirisi vaftiz olmadığından İsa’nın böyle bir ifadede
bulunmuş olması çok ilginç görünüyor.
Orijinal günahla doğmuş olmalarına rağmen, özel bir
şekilde Tanrı’nın lütuf armağanı bu çocuklara aşılanarak
sonsuz yargıdan korunmuş olabilirler. Kurtuluş sadece ve
yalnızca Tanrı’nın lütfuyla (Sola Gratia) ve sadece ve
yalnızca Mesih aracılığıyla (Solus Christus)
gerçekleşir. Kutsal Yazılar’da kurtuluşun, Mesih’e iman
eden yetişkinlere Tanrı’nın lütfuyla verildiğini
görüyoruz. Yetişkinlerin iman etmeleri, Kutsal Ruh’un
yüreklerini değiştirerek onlara yeni yaşam vermesiyle
olur. Kişi ancak bundan sonra İsa Mesih’i Rabbi ve
Kurtarıcısı olarak kabul eder.
“Kutsal Ruh'un aracılığı olmaksızın da kimse, “İsa
Rab'dir” diyemez.( 1 Korintliler 12:3)
Kutsal Yazılar’dan da gördüğümüz gibi kurtuluş için
vaftiz zorunlu değildir.
(Bkz. Matta 19:13-15; Markos 10:13-16; Mezmur 51:5)
10- Bekarlık Yemini
Katolik Görüşü
“Latin Kilisesi tarafından Ruhbanlık sırrı verilen
herkes normal olarak, sürekli diyakoslar hariç,
“Göklerin Egemenliği uğruna” (Mt. 19, 12) bekar kalmak
eğiliminde olan ve bekar yaşayan inanlı erkekler
arasından seçilirler. Kayıtsız şartsız Rabbe ve “onun
işlerine” kendilerini adamaya çağrılanlar, bütün
benlikleriyle Tanrı’ya ve insanlara kendilerini
verirler. Bekarlık hizmetlinin kendini Kilise hizmetine
verdiği bu yeni yaşam tarzının bir işaretidir; sevinçli
bir yürekle kabul ederek Tanrı’nın Egemenliği’ni parlak
bir biçimde bildirir.” Sayfa 381, #1579
Kutsal Kitap Görüşü
“Ancak gözetmen ayıplanacak bir yanı olmayan, tek
karılı, ölçülü, sağduyulu, saygın, konuksever, öğretmeye
yetenekli biri olmalı.” 1 Timoteus 3:2
“Görevliler tek karılı, çocuklarını ve evlerini iyi
yöneten kişiler olsun.” 1 Timoteus 3:12
“Herkes evliliğe saygı göstersin.” İbraniler 13:4
Gözlemler:
Kutsal Kitap, isteyen kişilerin(erkeklerin)
evlenmemelerinin iyi olacağını söylüyor. Tanrı’ya hizmet
etmek isteyen bazı kişiler isterlerse evlenmemeyi
seçebilirler, fakat Kutsal Kitap bunu zorunlu
koşmamaktadır. Bu nedenle, rahipleri bakarlık yemimnine
zorlamak tamamen yanlış bir uygulamadır. Vatikan’ın
Papalığı elçi Petrus’tan aldığını söyleyip bütün
rahiplerini bekarlığa zorlamasına Petrus bile karşı
çıkardı. Bildiğimiz gibi, Romalı Katoliklerin ilk Papa
olduğunu iddia ettikleri Petrus bile evliydi.
Herşeyi önceden bilen Tanrı, elçileri bu tür doktrinlere
karşı önceden uyararak bu doktrinleri aralarından
atmalarını söylüyor:
“Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları
yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve
cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek.
Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu
yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği
bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı'nın yarattığı
yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar.” 1
Timoteus 4:1-3
Göklerin Kraliçesi
Bu karşılaştırmalarımızı tamamlamadan önce, Vatikan’ın
Göklerin Kraliçesi’ne tapınışının kökenlerini
inceleyelim. Bu incelememiz sırasında bu tapınmanın
tamamen pagan putperest kökenlerden geldiğini göreceğiz.
Yaptığımız bazı alıntılarla günümüzdeki Romalı
Katolikler’in Meryem’e bakışıyla, eski çağlardaki anne
tanrıçalara bakış açısının tamamen aynı olduğunu
göreceğiz:
Meryem’e atfedilen Göklerin Kraliçesi ve her
şeyin Kraliçesi ünvanlarının pagan kökenlere sahip
olduğunu bir çok kaynak açıklamaktadır. Will Durant’ın
The Story of Civilization (Medeniyetin Öyküsü)
adlı kitabında Babil Tanrıçası İştar’a edilen dualar
şöyle aktarılıyor:
“Sana dua ediyoruz ey kadınların Kadını, en yüce Kadın,
ey tanrıçaların Tanrıçası İştar, Sen bütün şehirlerin
Kraliçesisin, tüm insanların Önderisin. Sen dünyanın ve
göklerin ışığısın” (1. Cilt, Sayfa 235)
Katolikler’in Rabbimiz İsa Mesih’in annesi olan Meryem
için ayinlerinde kullanmış oldukları dualar,
Hıristiyanlık öncesi Babil medeniyetinde İştar için de
kullanılmıştı. İştar için kullanılan ünvanlar şunlardı:
“Bakire”, Kutsal Bakire”, “Bakire Anne” (1. Cilt, Sayfa
235)
Katolik bir rahip olan Andrew Greenley bile bu
ünvanların pagan (putperest) kökenlere sahip olduğunu
itiraf etmektedir:
“Meryem, Batı dünyası tarihinin en güçlü dini
sembollerinden birisidir… Meryem sembolü Hıristiyanlığı
doğrudan eski çağlardaki dinlerin, “anne tanrıça”
dinlerine bağlıyor.” The Making of The Popes,(Papaların
Ortaya Çıkışı) 1978 (U.S.A. 1979, Sayfa 227)
Meryem’e Teotokos ünvanının ilk verildiği yer
Efes’tir. Theotokos kelimesi “Tanrı-Taşıyan” veya
“Tanrı’nın Annesi” anlamına gelir. Efes şehri anne
tanrıça olan Artemis’e tapınırdı:
“Efes Konseyi İ.S. 431 yılında Teotokos bazilikasında
toplanmıştır. İşte, Artemis’e bağlılığıyla tanınan Efes
şehrinin bu toplantı yerinde Artemis’in heykelinin
göklerden yere düştüğü gözlenmiş (Katolik geleneğinde
anlatılan mitolojik efsanelerden birisi). Geleneğe göre
İ.Ö. 330 yılında Doğurgan Tanrıça’ya adanmış Magna Mater
tapınağının tam ortasına düşmüş ve katolik geleneğine
göre Meryem’in şekli ortaya çıkmış. Bu şekilden sonra
herkes “Tanrı’nın Annesi” yazısını görmüşler.” (E.O.
James, The Cult of The Mother Goddess, -Anne Tanrıça
Tarikatı –Sayfa 207)
Valerie Abrahamson şöyle diyor:
“Hıristiyanlık dışı birçok kaynak Meryem’le ilgili bu
sapkın öğretinin kökeni hakkında bize bilgi vermektedir.
Bakireden doğum hikayeleri (Örn: Hera, Rhea, Silvia,
Brigid) birçok kültüre uyarlanmış bir şekilde anlatıla
gelmektedir. Aynı şekilde oğlunu kaybeden kadınlar
yaktıkları ağıtlar da dillere destan olmuştur. (Örn:
Demeter ve Persefon; Isis ve Horus gibi). İkonografik
olarak, Meryem nasıl bebek İsa’yı emzirirken
resmedilmişse, Mısırlılar’ın tanrıçası İsis de oğlu
Horus’u aynı şekilde emzirirken resmedilmiştir. Meryem’e
nasıl Göklerin Kraliçesi ünvanı verildiyse ve
Meryem nasıl yuvarlak bir burçkuşağıyla resmedilmişse,
aynı şekilde İsis’e, Magna Mater’e ve Artemis’e de aynı
ünvanlar ve şekiller verilmiştir.
“Bu benzerlikler Meryem tarikatının kökeninin eski
çağlardaki kadın tanrıça inançlarından, Yunan ve Roma
tanrıçalarından alınıp Roma Katolikleri tarafından
Hıristiyanlığa uyarlandığı ortadadır. Kutsal Yazılar’da
Meryem’in Tanrı’ya itaat eden, şefkatli ve sevgi dolu
bir insan olduğunu görüyoruz. Fakat Katolikler’in
Meryem’le ilgili ortaya atmış oldukları ünvanları ve
öyküleri Kutsal Kitap’ta değil, sadece efsanevi mitoloji
kitaplarında görmekteyiz. Bir çok kişi için saygıdeğer
bir kadın tasviri psikolojik bir değere sahip olduğundan
bu öğretiyi ellerinden bırakmak istemiyorlar.” (The
Oxford Companion to The Bible [Basım:1993, Editör:
Bruce M. Metzger, Michael D. Coogan] Sayfa. 500)
(Not: Mesih’in bir bakireden doğmuş olduğu
gerçeği uydurma putperest mitolojilerden bambaşkadır.
Çünkü, putperest mitolojilerde, doğan çocuklar sonunda
bir kadınla ilişkiye girip çocuk sahibi olurlardı.)
Katolik bir rahip olan Andrew Greenley, Hıristiyan
olduğunu iddia eden Vatikan’ın, putperestlerin
geleneklerini Katoliklik dinine uyarlamasıyla ilgili
yorumlarına şöyle devam ediyor:
“İlk kilise tarihini incelediğimizde Meryem’in tanrıça
gibi Tanrı’nın bir parçası olarak nasıl ortaya çıktığı
çok açık değildir. İkinci yüzyılın başlarında bazı
Hıristiyan yazarlar Meryem’den yeni “Havva” olarak
bahsetmekteydiler. İkinci yüzyılın sonlarına ve üçüncü
yüzyılın başlarına doğru, Meryem’in çizilmiş tasvirleri
mezarlarda görülmeye başlanmıştı. Ve dördüncü yüzyılın
ortalarına doğru Meryem’e doğrudan dua başlamıştı...
Kadın tanrıça anlayışı Hıristiyanlık öğretisine entegre
edilmiş ve Meryem’e uyarlanmıştır. Tanrıça öğretisinde
iyi olduğu düşünülen herşey korunarak Meryem’e
aktarılmıştı…Meryem’le Afrodit arasında veya Meryem’le
Artemis arasında veya Meryem’le Atina ve Juno arasında
bir benzerlik var mıydı? Meryem kültünü ortaya
çıkaranlar bu konulara cevap vermeyi düşünmeden Meryem’i
tanrıçalaştırmışlardı.”
“Tarihte pagan putperestlerin ortaya attıkları
Göklerin Kraliçesi kavramın Katoliklerin kullandığı
Göklerin Kraliçesi kavramına nasıl dönüşmüş
olduğuyla ilgili elimizde çok az bilgimiz var… Göklerin
Kraliçesi o kadar çok tanınıyordu ki, en azından bu
kraliçenin elbise düzeninin Meryem’e ve bazı rahibeler
düzenine uyarlanmış olması beklenilecek bir
davranıştı... Meryem’le ilgili tasvirlerde, Meryem’in
tanrıçalaştırılarak tasvir edildiğini biliyoruz.
“Paganların Göklerin Kraliçesi’ne tapınma merasimleri ve
anlayışlarının Meryem’i yüceltme kültüne geçmiş olduğunu
söylemek tarihsel bir gerçeği ifade etmektir. Pagan
putperestlerin Göklerin Kraliçesi kültünde cinselliği ve
insanları kurban etmeyi ön plana çıkardıklarını
biliyoruz. Meryem kültünde ise buna benzer uygulamalar
kaldırılmış ve pagan putperestlerin “iyi uygulamaları”
tamamen Meryem kültüne aktarılmıştır. Eğer Katolikler
Meryem’i tanrıçalaştırmasaydılar putperest paganlar
tanrıçalaştırırlardı. Meryem kültü tam zamanında icat
edilmiştir.” (Greenley, The Mary Myth, On the Femininity
of God as cited in Unveiling Satan - Her True Identity
Revealed,-Meryem Miti, Şeytan’ı Açığa Çıkarmak-
Meryem’inn Gerçek Kimliği- Sayfa 192-193).
Burada yapacağım son alıntı bu konuda hiçbir şüphemizin
kalmaması içindir. Meryem için kullanılan “Tanrı’nın
Annesi”, “Daimi Bakire” gibi ünvanlar eski
çağların bereket tanrıçaları için kullanılan ünvanlardan
gelmektedir. Ünlü tarihçi Ralph Woodrow’un yazdığı,
Babylon Mystery Religion, Ancient and Modern (Babil
Gizem Dini, Eskisi ve Yenisi) adlı kitabının 13-19.
sayfalarında şöyle yazmaktadır:
“Babilliler’in putperest paganizmlerinin günümüze kadar
gelmiş olan en açık örneğini, kendilerini Katolik olarak
adlandıran Roma Kilisesi’nin Meryem’e tapınışında
görmemiz mümkündür. Romalı Katolikler Babilliler’in
kendi tanrıçalarına tapınma tarzını ve ünvanlarını
alarak Meryem’e tapınmaya dönüştürmüşlerdir ve Meryem’i
anne tanrıça olarak icat etmişlerdir.”
“Eski Babilde anne ve çocuk tasviri herkes tarafından
biliniyordu. Bu tasvir Babilliler tarafından
kurumsallaştırılıp tapınma biçimine dönüştürülmüştür.
Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan birçok tasvir ve
heykel, anne tanrıça olan Semiramis’i, kolundaki çocuğu
Tammuz’la birlikte tasvir etmiştir… Babil halkı dünyanın
çeşitli yerlerine dağıldıklarında kutsal anne ve
çocuğuna tapınma öğretisini de yanlarında götürmeyi
ihmal etmemişlerdir. İşte bu durum, birçok ulusun neden
anne ve çocuk öğretilerine inandıklarını
açıklamaktadır. Daha Kurtarıcı İsa doğmadan önce
Babilliler’in öğretilerinden dolayı birçok ulus “anne
çocuk” öğretisine yabancı değildi.”
“... Bu tapınma tarzının yayıldığı çeşitli ülkelerde
anne ve çocuğa farklı adlar verilmiştir... Eski Kelt
rahipleri tarafından tanrıça ve oğlu Virgo-Patitura
olarak adlandırılmıştı. Grekler ise bu tanrıçaya ve
oğluna Afrodit ve Ceres olarak tapıytorlardı.
İsrailliler ise bu tanrıçaya Aştarot (Göklerin
Kraliçesi) adını vermişlerdi. Efes’te Romalılar
tarafından Diana ve Grekler tarafından Artemis olarak
adlandırılmıştı. Romalılar ise bu tanrıçaya Venüs-Fortuna
ve oğluna da Jüpiter adını vermişlerdi. Asya’da ise
tanrıçaya Kibele, oğluna da Deoius adını vermişlerdir.
Hindistan’da bu tanrıçanın adı Indranidir. Indrani her
zaman kollarındaki sevgili oğluyla tasvir edilmiştir.
Ayrıca Hindistan’da anne ve oğul, Devaki ve Krişna
adlarıyla da anılırlar. Mısır’da tanrıça İsis’e ve Oğlu
Horus’a tapınılırdı. Bir yazar şöyle demiştir: ‘Adı veya
yeri ne olursa olsun bu tanrıça Baal’ın karısı olan ve
hamile kalmadığı halde meyve veren Göklerin Bakire
Kraliçesidir.’”
“... Birçok arkeolojik yazıt, bu iki kişinin (anne ve
çocuk) tanrısallaştırıldığını ve yüceltildiğini
kanıtlamaktadır… Putperest paganlar sadece İtalya’da
(Roma) değil, Afrika’da, İspanya’da, Portekiz’de,
Fransa’da, Almanya’da ve Bulgaristan’da da
Hıristiyanlığa yaklaşıyorlardı. Fakat, anne tanrıçaya
tapınma öğretisinden o kadar çok etkilenmişlerdi ki,
tanrıçalarını bırakmak istemiyorlardı. Bazı Hıristiyan
önderler taviz verme arayışına girdiler. Tavizci
önderler, anne tanrıçaya tapınma konusuyla Hıristiyanlık
arasında bulabilecekleri benzerlikleri araştırmaya
başladılar. Böyle bir taviz verirlerse, Hıristiyan
nüfusunu arttırabileceklerini planladılar. Fakat
paganizmin annesinin yerine kimi koyacaklardı? Tabii ki
İsa’nın annesi olan Meryem’i tanrıçaların yerine koymak
en mantıksal taviz olmuştu…”
“... Günümüzde kendilerini Katolik Kilisesi olarak
tanıtan Papacılar, sadece Meryem’e tapınılmasına göz
yummakla kalmamış, fakat aynı zamanda, bu tavizi İ.S.
431’de Efes Konseyi’nde Katolik Kilisesi’nin resmi
doktrini haline getirmişlerdir... Eski çağlardan beri
Efes’te tanrıça Artemis’e (Diana) bakire ve anne tanrıça
olarak tapınılıyordu...”
Sonuç
Yukarıda açıklamış olduğum on nokta, açık fikirli ve
düşünebilen her Katoliği ve Protestanı ikna etmeye
yetecektir. Kutsal Yazılar’daki Hıristiyanlık
öğretisiyle Katolikler’in öğretisinin bağdaşmadığı çok
açık. Hıristiyan olduğunu iddia eden kişilerin,
Tanrı’nın Sözü’nü ya tam olarak kabul etmeleri gerekir,
ya da Katolik dinine sarılıp Kutsal Kitap’ın yetkisini
tamamen reddetmesi gerekir. Bir kişi, hem tam olarak
Kutsal Kitap’taki öğretilere bağlı olduğunu söyleyip,
hem de Katolik dininin gereklerini yerine getiremez.
Katolik dini Hıristiyanlık değildir. Mormonlar da,
Yehova Şahitleri de Hıristiyan olduklarını iddia
ettikleri halde, Kutsal Yazılar’a bakış açılarından
dolayı Hıristiyan olmadıkları ortadadır. Katolikler
Tanrı’nın verdiği Kutsal Yazılar yerine, insanların
oluşturmuş oldukları geleneklere iman ediyorlar.
Katolikler de Mormonlarla aynı durumdalar. Katoliklerin
kendilerini ısrarla “Hıristiyan” olarak nitelemeleri,
bir domatesin kendisine “armut” adını uygun görmesine
benziyor. Domatesin özü değişmedikçe armut olamaz!
Katoliklerin özü değişmedikçe Katolikler asla Hıristiyan
olamazlar! Rabbimiz İsa Mesih, gerçek Hıristiyanları
insan geleneklerine karşı şöyle uyarıyor:
“Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan
buyruklarıdır.' Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış,
insan töresine uyuyorsunuz.” Markos 7:7-8
İsa Mesih bu gelenekleri uygulayacak kişilere de şu
uyarıyı veriyor:
“Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine
getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü
söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar.” Matta 23:3
Ferisiler İsa’ya ““Öğrencilerin neden atalarımızın
töresini çiğniyor?” diye sorduklarında İsa’nın cevabı
şöyle olmuştur:
“İsa onlara şu karşılığı verdi: “Ya siz, neden töreniz
uğruna Tanrı buyruğunu çiğniyorsunuz?” Matta 15:3
Kutsal Kitap şöyle diyor:
“Dikkatli olun! Mesih'e değil de, insanların geleneğine,
dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve
aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.”
Koloseliler 2:8
Bugün gerçekten de Rabbimiz İsa Mesih’i yürekten seven
ve Roma katolik Kilisesi’ne katılan kişilerin olduğunu
biliyorum. Rab İsa Mesih’e ruhta ve gerçekte tapınma
arzusunda olan bu kişilerin Rabbin Sözlerine kulak
asması Tanrı’ya itaattir. Mesih İsa’in şu uyarısına
dikkat edelim:
“İsa ona şu karşılığı verdi: “Beni seven sözüme uyar,
Babam da onu sever. Biz de ona gelir, onunla birlikte
yaşarız. Beni sevmeyen, sözlerime uymaz. İşittiğiniz söz
benim değil, beni gönderen Baba'nındır.” Yuhanna
14:23-24
Bu sözler Rab İsa Mesih tarfından sonsuza dek
mühürlenmiş olan Kutsal Kitap’ın sayfalarında yer
almaktadır:
“Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla
ortadan kalkmayacaktır.” Matta 24:35
Bu yazıyı okuyanlar ya İsa Mesih’in öğretilerini
izlemeyi seçecekler, ya da insanların öğretilerini
seçecekler. Evet, gerçek kesindir ve tektir. Kesin olan
bir gerçek varsa, o da cennete giden yolun tek yol
olduğudur. Acaba bu yol Kutsal Yazılar’ın gösterdiği yol
mu, yoksa insan geleneklerinin gösterdiği yolu mu? Sizi
cennete götürecek tek yol Rab İsa Mesihtir:
“İsa, “Yol, gerçek ve yaşam Ben'im” dedi. “Benim
aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez.” Yuhanna 14:6
Bütün geleneklerinizden sona Rab İsa’nın size;
“Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük
yapanlar!” (Matta 7:23)
demesini istemiyorsanız sadece ve yalnızca Tanrı’nın
Sözleri’ne dönmeniz ve Rab İsa Mesih’i Rabbiniz ve
Kurtarıcınız olarak kabul etmeniz gerekecektir.
Biz, Katolik olduğunu söyleyen kişileri eleştirmiyoruz.
Bizim eleştirdiğimiz Katolik Kilisesi’nin öğretileridir.
Kişiyi öğretiden ayırarak, Kutsal Yazılarla çelişen
Katolik öğretisinin özünü ve kökenini eleştiriyoruz. Bu
nedenle, bu araştırmanın amacı kişisel saldırı değil,
tarihsel ve teolojik gerçeklerin Kutsal Yazılar ışığında
incelenmesidir.
Sonuç olarak, kilise geleneklerine de karşı olduğumuzu
söylemiyoruz. Karşı olduğumuz nokta, Kutsal Yazılar’daki
doktrinle çelişen ve Kutsal Kitap’ı hiçe sayan ve
kendisini Kutsal Kitap’ın üzerine çıkaran gelenekler ve
uygulamalardır. Bazı temel Hıristiyan öğretilerinde
Katolik Kilisesi’yle hem fikir olsak da, bazı Katolik
öğretileri Kutsal Kitap’ın öğretilerini hiçe saymakta,
hatta Kutsal Yazılar’ın yetkisini ortadan
kaldırmaktadır. İşte bu nedenle, Kutsal Yazılar’ın
öğretilerini savunarak, Kutsal Yazılar’a karşı çıkan tüm
öğretilere ve geleneklere karşı çıkıyoruz.
Okuyucularımızı Kutsal Kitap’ı dikkatlice okumaya davet
ediyoruz. Kutsal Yazılar’ı okurken, Tanrı’nın gerçeğini
ve insanın geleneğini birbirinden ayırt edebilmeniz için
Rab İsa Mesih’e dua edin.
1 Korintliler 15:1-2
“Şimdi, kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip
bağlı kaldığınız Müjde'yi anımsatmak istiyorum. Size
müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun
aracılığıyla kurtulursunuz. Yoksa boşuna iman etmiş
olursunuz.”
1 Korintliler 4:6
“Kardeşler, bizden örnek alarak, “Yazılmış olanın dışına
çıkmayın” sözünün anlamını öğrenmeniz için bu ilkeleri
sizin yararınıza kendime ve Apollos'a uyguladım. Öyle
ki, hiç kimse biriyle övünüp bir başkasını hor
görmesin.”
[i] 7:18 “Gök Kraliçesi”: Babilliler'in
tanrıçası İştar.
[ii]
44:17 “Gök Kraliçesi”: Babilliler'in tanrıçası İştar.
[iii]
10:13 “Rab'be yakaran”: Grekçe “Rab'bin adını çağıran”. |